Sayfalar

12 Ağustos 2012 Pazar

Eğitim ve Bilgi üzerine


Bilgi üzerine.

Bu yazıda, kendi hayatımdan yola çıkarak; bilginin algılanışına, bilginin edinme yollarına. Doğru bilgi var ise, doğru bilgiye ulaşma peşinde koşan insanların yapması gerekenlere değineçeğim. Doğru bilgi için nelerden vaz geçilmeli, niçin doğru bilgi.Yanlı bilginin nedenlerine değineçeğim. Bilginin tanımına, bilginin kullanımına değinmeye çalışaçağım.

Aileden, okuldan ve çevremden edindiğim bilgiler ile belli bir yaşa kadar düşüncelerimi ve davranışlarımı oluşturdum.

İlk başta aileden edindim bilgiler ile hayata bakışımı oluşturdum. Bir çok davranışımı oluştururken annemde ve babamda ki davranışları bire bir kendime kopyalamışım, bunu yaparken bilinçli bir şekilde yapmadım, annem kendinde görmekten hoşlanmadığı davranışları bile bana bilinçsiz şekilde öğretmiş.
İlk okula Bulgaristan da başladım, dördüncü sınıfa kadar Bulgaristan da okudum, Bulgaristan da okurken edindiğim bilgiler tam olarak nelerdi bilmiyorum şuan, Bulgaristan da sınıfı zorla geçen bir öğrenciydim, Türkiye ye geldiğimde dördüncü sınıftan başladım, burada da sınıfı zorla geçen bir öğrenci oldum -Bulgaristan da ve Türk iyede sınıfı geçmemde annemin öğretmenler üzerindeki etkisi oldu- (Anneme şimdi soruyorum neden beni sınıfta bırakmalarına izin vermedin, sınıfta kalmalıydım diyorum, annem sınıfta kalan çocukları hepten düşük görüyorlar dedi, bence benim sınıfta kalmamam için uğraş vermesinin nedeni, anne ve babamın saygınlık kaybetme kaygısı idi) Lise birde bile sınıfı geçmemde anne ve babamın etkisi oldu.
Okulda edindiğim bilgiler bana çok boş geliyordu herhalde, veya edindiğim bilgilerin hiç değerini anlamadım, bir çok bilgiyi ezberleyerek aldım. Meslek lisesinde öğrenim görürken, şunu söylerdim, öğrenmeye çalıştığım mesleği yapmayacağım diye diye liseyi bitirdim -şuan o mesleği icra etmiyorum-
Genelde aile çevresinde büyüdüm, dışarı çok açık bir aile yapımız olmadı, enişte, dayı, teyze, hala, ve onları çocuklarının olduğu bir aile çevresi oldu, bu aile çevresi de bana hayata bakışları konusunda bir şeyler anlattılar, herkes kendi yaşadığı hayatı anlatıyordu, ve kendi yaşadığı hayat doğru imiş izlenimi veriyordu.
Ailemin hep şöyle bir isteği vardı; benim iyi bir eğitim almam, bu istek şüphesiz çok güzeldi -şuan edindiğim bilgiler onları rahatsız etse de-. Okuma ve yazma öğreten öğretmenlerimin davranışları çok güzeldi, çevremin bana hayat görüşlerini paylaşmaları güzeldi. Ama burada hep eksik olan bir şeyler vardı.

İnsanlar fiziksel, sosyal, psikolojik ve bilgi/anlama ihtiyacı içinde olan varlıklardır, bunlar bir birine bağlı olan şeylerdir, birinde yaşanan sıkıntılar diğerinde de kendini değişik şekillerde gösterir. İhtiyaçlarımızı tam karşıladığımızda sağlıklı kişiler olabiliyoruz. Bilgi ihtiyacını karşılamak için çoğu zaman kulaktan dolma kalıplaşmış tutumlar ve hurafelerle karşılamaya çalışırız. Diğer ihtiyaçlarda olduğu gibi -fiziksel ihtiyaçlarımızdan yemek ihtiyacını karşılamak için, ya çalışırız ya da çalarız.- Bilgi ihtiyacını da iyi bir şekilde karşılamak gerek, çalmak nasıl bizi kötü sonuçlara götürüyorsa, kulaktan dolma kalıplaşmış tutumlar ve hurafelerde bizi kötü sonuçlara götürür.

Sağlıklı bilginin yollarını düşünmeye çalışalım şimdi.

Ilk başta bilgiyi felsefi açıdan biraz kurçalayalım.

Kendimizi, insanları ve hayatı gördüklerimiz kadarıyla mı bilebiliyoruz, tecrübe ettiğimiz deneyimlerimiz kadarıylamı, hayatı ve insanları algılıyoruz. Yoksa bazı kişilerin dedikleri gibi sezgilerimizlemi olayları anlayabiliyoruz, ben kendimde böyle birşey görmüyorum, sezgiler daha önce tecrübelerimiz sonucu yaptığımız keskin çıkarımlar gibi. Bazıları ise kalb, gönül gibi şeylerle olayları algılayabiliriz diyorlar. Bilginin sınırını çizmekte nasıl bir kriter alaçağız. Doğru bilginin kaynağı varmıdır yokmuduru bilmiyorum, doğru bilginin kaynağını bir çok kişi farklı kriterlere göre değerlendirme yaparak açıklıyor; bazıları tutarlılık diyor, bazıları yararlı olmayı diyor... bu sorulara herkezin bir cevabı var elbette, ve bu verdikleri cevaplara göre de hayata bakışları oluşuyor. Ben bu sorulara net cevaplarım yok.

Okullar kişilerin benliklerini oluşturmaları için rahat, baskından uzak, en iyi karar alabilmeleri için ortamlar yaratmalı, düşünmeyi öğretmeleri gerek. Bunlar yaratıldığında bilgi alımı sağlıklı olabiliyor, kişilikler iyi gelişebiliyor. Mesela okulda şu durum bana öğretilmedi; hatalar yaptığımda bu hataların farkına varmak ve hatamı kabul etmek, bu hatayı düzeltmek için uğraş vermeyi öğretmeliydi, çünkü her geçen zaman hataları ve yanlışları kabullenmeyi zorlaştırır. - Kendi kişiliğini sorgulama, gençlikte veya orta yaşlarda daha rahat olabiliyor, orta yaştan sonra kendi kişiliği üzerine sorgulama yapmak ve bu sorgulama sonucunda, gerekirse değişimde bulunmak çok zordur, çünkü; orta yaşa kadar edindiğimiz bilgiler sonucunda oluşturduğumuz hayatın yanlış olduğunu kabul etmek kişiye acı verir, edindiği hayat görüşü çerçevesinde oluşturduğu çevreninde değiştirilmesi gerekebilir, ve önünde yeni bir hayata bakış oluşturacak kadar süre kalmadığını düşünen kişi, kendini değişime kapatır, ve olduğu durumu kabul eder.- Hatalarımı kabul etmeye başladığımda, ve bunları düzeltmeye başladığımda benim kendime güvenimi getirmeye başladı. Hataların olması doğaldı - ailemde benim hatasız olmam gerektiği öğretilmişti- okullarda hata yaptığımda ve yanlış yaptığımda, hatamı kabullenecek ve yanlışımı anlayacak cesaret verilmemişti. İki ortamda da hemen olumsuz eleştiriler, kınamalar geliyordu. Birde değerlendirmeleri neye göre yaptıklarını söylemeden yargılamalar oluyordu, bu ortamda hatalarımı ve yanlışlarımı örtmek için çeşitli oyunlar -savunma mekanizmaları/korunma mekanizmaları geliştiriyordum. Okullar ve aile bu şekilde davranmamalı.
Çevre ise kendi değerini benim üzerinden yükseltmek için, beni hiç düşünmeden, beni küçük düşürerek kendilerini yükseltmeye çalışıyordu.


Ailede edindiğim bilgiler; Çevrenin genel doğrularıydı, bu genel doğrular/ortak duyu/sağduyu genelde çok sorgulanmadan oluşturulmuş, iyi bir doğrulamadan geçemeden oluşmuş, çok tutarlı olmayan, genelde duygulara hitap eden bilgilerdir. Bunun böyle olduğunu fark etmem 24 yaş civarlarında oldu herhalde, bunu fark etmemde çeşitli bilim adamlarının bilimsel bilgiyle edindi bilgileri okumamla oldu, ama bu bilimsel bilgileri alma aşamasına nasıl geldim, nasıl değişime karar verdim, nasıl yeni bir bilgi alma ihtiyacı hissettim, edindiğim eski bilgiler neden bana yeterli gelmedi. Yeni bilgiler almama hayatımda yaşadığım tutarsızlıklar, kaygılar ve belirsizlikler neden olmuştu.
Ben kendi inandığım doğruları sorgulamaya, ailemin inandığı doğruları, çevremin inandığı doğruları sorgulamaya başladığımda, bu sorgulamadan ailem ve çevrem rahatsız olmaya başladı, ben kendim de edindiğim yeni bilgiler ile eski edindiğim bilgiler arasında kalmaya başladım, yeni edindiğim bilgileri hayata geçirmeye başladığımda yeni sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı, bu yeni düşüncelerimi söylemeye başladığımda yalnız kalmaya başladım, tepkiler almaya başladım, ama bu bilgi alışını ya durduracaktım ya da yeni bilgi aldığımda yaşadığım kaygıya katlanacak ve yeni sorgulamalara devam edecektim, iyide ne içindi bunca sorgulama, ve her kendi inandığım doğruların aslında doğru olmadığını anladığımda, beni var eden bu eski bilgiler, benim hayatımı oluşturmuştu; arkadaşlarımı, çevremi bu bilgiler sonucunda oluşturduğum hayat anlayışına göre oluşturmuştum, bu bilgiler beni var eden şeylerdi, bu beni var eden bilgileri sorgulamaya başladığımda, edindiğim bilgilerin çok ta gerçekçi olmadığını gördüğümde kendimi çok kötü hissediyordum ve bu durum bende bir gerilim yaratıyordu, sinirli oluyordum... Niye kendimi bu kadar kaygıya ve yalnızlığa itiyordum -eskiden çevremden ve ailemden daha çok saygı görüyordum, kendimi yalnız hissetmiyordum- bunun nedeni, beni tutarsızlıkların rahatsız etmiş olması idi, çelişkilerle yaşamak beni rahatsız ediyordu, katılaşmış tutumlar insanlara sıkıntılar yaratıyordu. kendi içimde çeşitli kaygılar yaşıyordum ve bu yaşadığım kaygılar sonucunda kendi benliğimi korumak için çeşitli sahte benlikler yaratmıştım. Bu sahte benlikler uzun sürede kişiyi daha da sıkıntılara sokmakta olduğunu gördüğümde bunlardan vaz geçmeliyim dedim.

Her telden bilgiler almaya başladığımda, bazı sıkıntılar yaşadım, çeşitli kitaplar okumaya başladığımda, her okuduğum kitabı doğru olarak anlıyor ve hiç bir eleştirel ve sistematik bilgi alışına tabi tutmuyordum, okuduğum bilgileri okulda öğrendiğim gibi öğreniyordum – hiç bir bilgiyi işleme tabi tutmuyordum, ezberliyordum sadece, veya yazarların düşünceleri sanki benim düşüncelerim imiş gibi konuşuyordum, bu durum davranışlarımda bir değişme getirmiyordu. Bilgi alımını -okulda edindiğim bilgileri öğrenmiyordum, sadece belli bir süre için alıyordum, bir bilgiyi almak öğrenmek değil ya, öğrenme aşamalarından hiç geçirmiyordum bilgileri- dağınık bir şekilde alıyordum, bir bilgi alımına nerden başlanmalı onu da bilmiyordum.

Belli düşünce faaliyeti gelişmeden, zihinsel faaliyet aktif olmadan bazı eğitim sistemlerinde kişilere bilgiler aktarılmakta. Düşünceler hiç sorgulanmadan aktarılmakta, soru sorma belli bir ahlak çerçevesinde olmakta, sorgulama sadece edinilmesi gereken bilgi yönünde olmakta, yanıtlar bu yönde olmakta, zaten her sorunun yanıtı önceden hazırdır, hiç zihinsel faaliyete bulunmaya gerek duyulmaz. Bazı ailelerde de belli kavramları anlama yaşına gelmeyen çocuklara bu kavaramlar öğretilmeye çalışılıyor bu yanlış bir şeydir.
Bir eğitim sistemi özgürlüğün tadını vermeli kişilere, insanlık onuru öğretilmeli, soruların tüm yanıtlara açık olduğunu ve tartışmanın alabildiğine gidebilmesini, ve yanıtların ne sonuç verirse versin sürdürülmesi sağlanmalı.

Ailemde bana bazı inançları benimsemem gerektiği öğretildi, hiç bir sorgulama yapmadan bilgileri ediniyordum, bu bilgiler çeşitli hayat görüşleri ile ilgiliydi, okulda da bana bilgilerin doğruluğu yanlışlığı konusunda nasıl bir eleştirel bakış açısı getirileceği öğretilmemişti. Okulda bana sorgulama cesareti de verilmemişti, koşulsuz bilgiye itat etmem öğretilmişti-.

Bilgi alımında nelere dikkat edilmeliydi, çok okumak gerçekçi bir bilgi alımını sağlamıyordu şüphesiz.

Bilgiyi hiç bir işleme tutmayan kişiler (birinci ve ikinci el kaynakları ayırt etmeden, varsayımları, fikirleri , yorum ile gerçek bilgiyi, ve iddiaları ayır etmeden, okuduğu konunun o bilim dalının neresinde yer aldığına bakmadan, çok kitap okuyan insanları gözlemledim), okuyarak, sorgulamadan edindikleri bilgileri destekleyici yeni bilgiler alıyorlardı, sadece kendi inançlarını destekliyeçek bilgileri alıyorlardı.

Bunlar bu bilgi alımını yaparken bunu bilinçli mi yapıyordu yoksa bilimsel bir bilgi alış aşamalarını bilmediğinden dolayımı yapıyordu.

Bilinçli yapanlar;
Gerçekliğe saygısı olmayan kişilerdir. -gerçek gerçektir, bu gerçek beni sıkıntılara düşürse bile bunu kabul etmesini bilmeli insan, şöyle bir durum var ki bunu açıklamalıyım, kişilik zayıflaması olan bir kişi, hayır demesini bilmez, kişilik zayıflamasının nedenleri kaygılar sonucunda oluşan sıkıntılara karşı bireyin geliştirmiş olduğu bir savunma düzeneğidir, kişi sevilmek için karşısındaki insanların isteklerine ve görüşlerine göre davranır, gerçekler bazen söylendiğinde kişinin sevilmemesine neden olur, bu kişilik zayıflaması olan kişiler gerçekliğe saygı ile sevilmek arasında kalır-.
Bir yere bağımlı olup, çıkar peşinde koşan, yaranma peşinde koşan insanlar -bir keresinde 47 yaşlarında tanıdığım biri bana şöyle bir şey demişti: paran oldun mu insanlar senin söylediklerini dinlerler, yalan yanlış konuşsan bile, bu çevrede para güçtür, bir başka çevrede bir başka şey güçtür, seyyidler, şeyhler de bu parası olan kişi gibi dinlenir, burada dinleyenlerin ortak noktası, bu kişilerin yanında olduklarında kendilerininde değerli olacakları, saygınlık görecekleri, güçlü görünmek istemeleri, bir fayda görecekleri beklentisi içinde olmalarıdır-.
Ün ve makam peşinde olan insanlardır.

Bilinçli yapmayanların, yanlışa düştükleri noktalar ise şunlar olabilir;
Katılaşmış bir şekilde bir fikre inanmaları.
Bir mezhebe bağımlı olmaları.
Bilgi kaynaklarını birinci elden edinmemeleri -rivayetlere ve nakil şeklinde sözlü anlatımlara inanmaları-.
Arzularına göre hareket etmeleri.

Doğru bilginin peşinde olanlar da şunu bilir,

Bilimsel bilgi alımının her şeyden önce bir kafa disiplini gerektirdiğinin bilinçindedir.Kaygı ve korkuları ağır basan kişilerden bu disiplini göstermelerini beklemek zordur (kaygı ve korku, karar verme ... ile ilgili yazıma bakabilirsiniz).
Gerçeğe saygılıdır -edindiğin yeni bilgiler eski bilgilerine ters düşse de, yeni edindiği bilgi doğru ise bunu kabul etmesini bilir-.
Değer ve saygı kaybetmekten kaygılanmaz, değer ve saygı kaybederim düşüncesiyle fikirlerini oluşturmaz. Yalnız kalmaktan kaygılansada ve çevresine aykırı düşeçeğini bilse bile edindiği bilgiyi tarafsız bir şekilde değerlendirmeye tutar.
Yargılarında tutarlı ve ihtiyatlı davranmasını bilir -düşüncelerini bir güç altında kalarak oluşturmaz ve değiştirmezde. kolay çıkarımlarda bulunmaktan, ve genellemelerden kaçınır- düşüncelerine sorumluluk anlayışını getirmesini bilir –.
Bilgi edindiği konu hakkında bilinç oluşturur -Bir konu hakkında bilinç oluşturmaya çalışan kişi, o konuya farklı noktalardan yaklaşır, o konu hakkında yazılmış metinleri okur, o konu hakkında kendi konumunu belirler, o konuyu detaylıca inceler ve o konu hakkında fikirler yürütmeye başlar-
Düşüncelerine karşı sorumlu olan kişi yanlış bir bilgiden söz ettiğinde ve sonucunda hatalı durumlar ortaya çıktığında bu durumu düzeltmek için çalışan kişidir, kendi benliğini ön planda tutmaz, düşüncelerinden ötürü bir başkasını sorumlu tutmaz.




Duran Aydoğmuş