Sayfalar

25 Kasım 2012 Pazar

Sevgi üzerine düşüncelerim.


Sevgi deyince genelde kız erkek arasında yaşanan sevgi anlaşılıyor ama daha çok. Kendini sevmek, doğruları sevmek, hayatı sevmek, yaşamayı sevmek, insanları sevmek, doğayı, hayvanları sevmek için kendime nasıl davranmalıyım ve sevme işi hangi davranışlar ve düşünceler olduğunda olabiliyoru açmaya çalışacağım.

Çeşitli davranışlarımı gözlemledim, insanları gözlemledim, kendi üzerimde ve insanlar üzerindeki gözlemlerimi değerlendirmeye giderken, şöyle bir yol izledim kendim ile ilgili günlükler tuttum, kendi davranışlarımı gözlemledim, yaptığım davranışların altında yatan nedenleri çok düşündüm -kendi davranışlarımı gözlemlerken, kendimi kendime kayırmadım, olumlamalara gitmemeye, akla uydurmaları yapmamaya çalıştım, yaptığım zamanlarda nasıl bir ruh hali içinde olduğuma baktım- çeşitli sorular sordum kendi kendime, sorduğum soruların cevaplarını bulamadığımda, benim sorduğum sorulara cevaplar vermiş kitapları okudum, arkadaşlara sordum.
Ve bazı sonuçlara vardım.

Aşağıda iki durumdan bahsedeceğim ve bu iki durum arasındaki farkı ortaya koyacağım, bu iki durum arasındaki fark sevginin öncülü olacak.
ilk durum; Kendinden olanı sev (bir annenin kendi çocuğu için istediği bir şeyi başka bir çocuk için istememesi, kendi ırkından olanı kollamak), karşılıksız hiç bir şey yapılmaz (hayvanlar kaşılık veremez, gelecek nesiller sana kaşılık veremez, engelli olan insanlar karşılık veremez, psikolojik sorunlar yaşayan kişiler karşılık veremeyebilir. Bazı kişiler şunu der; karşılık beklemeden yapacaksın yapacaklarını; çünkü sana karşılık bulamaz isen üzülmezsin, bu kişinin düşüncesi sırf karşılık bulamadığından korktuğu için böyle düşünür). Ezeceksin ki (sikeçeksin ki) sevileceksin kardeşim diyenler var. Görünüşte iyilik yapmasını çok seven kişiler tanıdım, sırf kendi değerlerini yükseltmek için o ortamda yardımlarının taktir toplaması için ve kendi değerini yükseltmek için yardım edenler var, burada kesinlikle karşı tarafı kendisiyle insan olarak eşit görmez. Sevgi gösterisinde bulunup, karşılığında karşısında ki kişinin özgürlüğünü almak isteyen insanlar gördüm, şöyle ki; üniversiteye öğrenime başlamış bir öğrenci, ve bu öğrenci kalacak yer arayan, maddi durumu iyi olmayan ve kendini güvende hissedecek bir ortam, ona o ortamda yalnız olmadığını hissettirecek kişiler arar, bu ihtiyaçlarına cevap verecek kişiler/kurumlar vardır, bu kişilerden/kurumlardan bazıları bu öğrenciye bu ihtiyaçları verir ama bu yaptıklarının karşılığında kendinde minnet borcu hissettirmesini sağlar ve bu minnet borcu içine giren kişiden isteklerde bulunmazlar ama, minnet borcu hisseden kişi bu kişilerin/kurumların inançlarını benimser.
Bir kişiden sadece kendisini sevmesini isteyen, sadece bir şeyin kendisinin olduğunda, o şeyi seven var. Leyle ile Mecnun şeklinde bağımlı bir şekilde bir birini seven var, bu kişilerde şunu gözlemledim, erkek ve kadın ilişkilerinin kopuk olduğu erkek ve kadının bir birini az tanıdı ortamlarda, yada -bu durumu erkeklerde gözlemledim, kadınlarda tam nasıl olur bilmiyorum- hayatında yolunda gitmeyen bir çok şey vardır kişinin, isteklerini beklentileri gerçekleştirememiştir, kendini yetersiz hissetmektedir, ve bu yetersizliğini , hayatındaki tamamlanmamışlığı karşı cinsin her dediklerine evet diyerek, onun her isteklerine istemeden de olsa onaylar, çünkü burada kişi zaten kendini eksik hissetmekte bir şey yapamadığını düşünmekte -kendine güvenini kaybetmiştir- bu durumda karşı cinsi elde ederek, her ihtiyacını tamamlamak istemektedir. Hiç bir şeyini paylaşmayan, aşırı derecede kıskanç olan kişi var -kıskanç bir insan her şeyin sahibi olmak ister, kıskanç kişi aslında kendini değersiz ve yeteneksiz de görür, ama kendi kendine bile neden kıskandığını açıklayamayan kişiler var.
Hayvanları sevmediğini söyleyen kişiler var, küçücük hayvanlardan korkanlar ve bazı-yılan-hayvanlardan tiksinenler var. Yere sigara izmaritlerini atanlar var... bu gibi düşünceler ve davranışlarda bulunan insanlar tanıdım.
ikinci durum; Seni sevmediği halde sen onu seversin, mesela diyelim bir işverensin, işçiler genelde işverenleri sevmezler, onların onun hakkını yediği düşüncesi vardır kafasında, işveren bu işçilerinin mesleki ilerlemisini korur, onların kendilerinin gelişmesine destek olur, işveren olarak sahip olduğu olanaklara, işçilerinin de sahip olmasına çalışırsa, bu işvereni işçileri sevmese de bu işveren işçilerinin durumunu, anlattığım bu seviyeye getirmek isterse, bu işveren sevmesini biliyor demektir). Karşılık beklemeden seven kişiler vardır; insan ilişkilerinden bir misal vereyim, belli sayıda kişinin alınacağı bir sınav olsun bu sınava hazırlanan sınıfta bulunan kişilerden bir öğrenci derslerini aksatıyor olsun, düzenli not tutamıyor olsun, ama sınavı da kazanmak istiyor olsun, bu sınıfta bulunan kişilerden biri bu kişiye notlarını verdiğinde ve sınava motive etmek için uraşıyorsa, ve bu uraşın sonucunda da bir karşılık beklemiyorsa, ve rakibi olan bir kişiye paylaşımı yapıyorsa, bu paylaşımı yapan kişi sevgi beklediği için bunu yapmıyordur, kendi seviyesine yükseltmek istiyordur, eşit şartları yaratmak istiyordur). Bir tek kendi için değil, çevresinde bulunanlar için değil, tüm insanlar için iyi olduğunu bildiği şeyi isteyen. İstediği, sahip olduğu şeyi sadece kendisi için olmasını istemeyen kişiler tanıdım. Parkta otururken içtiği sigaraları yere atıp, kalkarken içtiği sigara izmaritlerini toplayıp çöpe atan. Hayvanları doğal ortamlarında büyümelerini istediği için, evde bir hayvana bakmak istese de, doğal ortamında, hayvanın yaşamını tamamlaması gerektiği düşündüğü için eve hayvan almayan. Bu paragrafta yazdığım düşüncelere ve davranışlara sahip insanlar tanıdım.

Bu iki durumda olan insanları bir birinden ayıran çok ince bir nokta var, bir insan ilk durumdaki gibi de olabilir, ikinci durumdaki gibi de, bazen ilk durumdaki gibi bazen ikinci durumdaki gibi. İnsan kendi ihtiyaçlarını karşılayabildiğinde, kendini yetkin olarak gördüğünde, bir işe yarıyor olarak gördüğünde, ve kendi kararlarını hiç bir baskı olmadan verebildiğin de, verdiği kararların arkasında durabiliyor olduğunu gördüğünde, kendi doğasına aykırı bi şekilde kendini engellemelere maruz bırakmadan hayatını devam ettire bildiğinde. Kendini değersiz hissetmiyorsa - bir insan kendini değersiz hissettin de, kendini olmadığı gibi göstermeye çalışır, kıskanç olur, büyüklenmeye çalışır, yıkıcı olur, değersizlik hissini yaşayan kişi içinde devamlı bir eksiklik, nedenini bilmediği bir kaygı yaşar. Kişi kendi hakkını bir başkasına indirmediğinde  gerektiğinde gerekli şekilde kendini savuna bildiğinde  İkinci durumdaki gibi bir sevgi anlayışına sahip olur. Burada çıkardığım sonuç, sevginin ön koşuludur, bu tabiki yeterli değildir.
İnsan doğasını ve insan yaşamını tanımaya çalışan bilimsel bilgilerden yararlanmak gerek; şöyle ki, bir elma yetiştiriciliği yapan bir kişinin bahçesinde elmalarda çok nadir görülen bir hastalık baş göstermiş olsun, bu tarlayı hastalandığı için hiç bir ürün almayacaksın, yada bu tarlaya kulaktan dolma bilgilerle veya daha önceki tecrübelerle çözümler bulmaya çalışacaksın, nadir yeni görülen bir hastalık olduğu içinde bu hastalığı iyileştiremeyecekti  Bir yöntemde gözlemler, analizler, çeşitli yöntemler deneyerek, her zaman gelişmekte olan, durağan olmayan, yanlışlanabilir olan, kesin doğruluk iddiasında olmayan bir bilimsel yolla çözüm üretmeye çalışılır. Burada birinci durumda ilgisizlik gösterilmiştir. İkinci durumda iyileştirmeye çalışmak istenmişse de doğru yollar tercih edilmediğinden başarısız olunmuştur. Üçüncü durumda ise başarı olasılığı çok yüksek tutulmuştur. Bu üç durumu sevgiye yaklaşırken de uygulandığını görürüz.
Tabi burada bunları yapmakta yetersiz, cesaret çok önemlidir, cesaret eyleme geçme anında nasıl davrandığıyla ilgilidir. Cesaret nedir, niçin cesaret önemlidir ki. Bildiğin doğruları savunabilmektir, doğruyu sevmek demektir bu. Kendini görünmek istediğin gibi veya kendini maskeler altına gizlemeden açık seçik kendini anlatabilmektir. Yanlışlarını kabul edebilmektir. Bir kıza için ısındığında bu kıza hissettiklerini olduğu gibi anlatabilmektir, kaybetme kaygısı yaş asanda karşı tarafı olduğu gibi görmektir. Yalnızlık çekeceğini bilsen bile edindiğin değerler üzerinde uğraş vermektir – edindiğimiz değerleri iyi oluşturmadan verilecek uğraş boşa gidebilir-. Cesaret düşüncelerimizi ve davranışlarımız arasındaki uyumu sağlar. Cesaretli olmak düşüncelerimiz ve davranışlarımızın tutarlı olmasını sağlar.

Sevgi ve güven arasında ince bir bağ vardır, güven oluştuğunda iletişim ilerleyebiliyor, güvenli ortamda kişi kendini ve olayları iyi düşünebiliyor. Güven çevreni, insanları, olayları, olguları bilmekle alakalı. Güven samimiyet lede alakalı. Tutarlı insanlara karşı güvenim artar, ama onlar tutarsız oldu diyede tutarsızlıklarını yüzlerine vurmam, her tutarsızlığın altında mutlaka bir kaygı, korku veya kendi istekleri ile ilgili bir belirsizlik gizlidir. Kendimle konuşurken her şeyi gerçekçi bir şekilde kendimle konuşabiliyor muyum  bazen evet bazen hayır, kendimizle konuştuğum gibi bir başka kişiyle de konuşa biliyorsam bu kişi ile aramda güven var demektir.

Benim yaşadığım çevrenin, yaşadığım mekanın nasıl olduğuna, ne olduğuna pek bakmıyorum, yaşadığım çevrenin ve mekandaki kişilerle samimi iyi sohbetler kura bilmişsem o mekanın ve çevrenin benim için hiç önemi olmuyor. Bir çevreyi ve mekanı güzelleştiren insanların kendileri ve ilişkileridir bence, benim içinde bir huzursuzluk olduğunda en iyi diye tanımlanan mekanlara gitsem ne olur ki, ve ben iyi bir ruh hali içinde olup ta o mekanda ki kişilerle samimi sohbetler ve güven yoksa aramızda o mekanda bulunmak hoşuma gitmez ki. Kalıcı olan samimi, güvenli, ilişkilerdir, bir insanın en çok aradığı budur bence, yoksa son model araban var diye çevreden ve gittiğin mekanda sana değer vermeleri, çok geçici ve anlık bir doyumdur, ama iki kişinin samimi sohbeti ve aralarındaki güven çok daha doyurucudur – insanlara karşı güvenini kaybetmiş kişiler veya kendinle barışık olmayan, kendinle çelişik yaşayan kişiler daha çok dış gösterişe önem verir ve daha çok mutluğu dışarıdan alacağı beğeniye bağlar- Bir misafirliğe gittiğimde beni memnun eden o ev sahibinin bana porselen tabaklarda emek vermesi veya evinin ihtişamlı olması değildir beni memnun eden o ev sahibinin samimi konuşması, benim kendimi evimde gibi hissettirmesidir.