Sayfalar

10 Nisan 2013 Çarşamba

TEPKİLERİMİZ...


Çevremdeki olan olaylara karşı nasıl tepkiler veriyorum, çevremdeki olayları ne kadar anlıyorumda ne kadar tepki veriyorum, olaylara tepki şekillerim nasıl, insanların olaylara tepki verme şekilleri nasıllar diye merak ettim. 

Tepki vermek olağan/var olan durumdan çeşitli nedenlerden dolayı farklı bir duruma geçme isteğidir, tepki vermemekte olağan durumdan hoşnut olmamasına karşı farklı bir durumda karşılaçağı belirsizlikten dolayı tepki vermemeyi seçer (karar vermemeyi tercih eden kişilerde de bu vardır) tepki veren kişi bir şeylerden hoşnutsuzdur demek, genelde insanların şu durumlarda tepki verdiklerini gözlemledim; kaygı/ters giden işler/belirsizliklerin artması/boyun eğmeye katlanamamak/tutarsızlıklar/adaletsiz bir yaşam/hayatın anlamsız hale gelmesi durumunda insanlar tepki verme eyleminde bulunuyor, kendimde ve çevremde gözlemlediğim/okuduğum kadarıyla bu tepkiler çeşitli şekillerde oluyor.

Şimdi benim burada aramaya çalıştığım/çalışaçağım bu hayatta hangi olumlu tepki şeklini vermek gerektiği. Bu soru ile birlikte şunlarıda düşünmek gerekti, nasıl bir hayat anlayışım olmalı bu hayatta, hayatı nasıl anlamalı ve kendimi nasıl tanımlamalıyım. Hayatı algılayışımız/bakış açımız ve geçmiş deneyimlerimiz, hayattan beklentilerimiz, kendimizden beklentilerimiz tepki şekillerini belirliyor, bu sorular çok zor sorular cevaplar aranması uraş gerektiriyor, verilen yanıtlarda tatmin edici olup olmadığını anlamak zor oluyor.

Hayatı nasıl anlamalıyımdan başlayayım, veya ne kadarını anlayabiliyorum, yaşadığım tecrüberlerden çıkarımlar yapmaya çalışayım, bu çıkarımlar sonucunda da bazı genellemelere varmaya çalışayım.

Kendimizi, insanları ve hayatı gördüklerimiz kadarıyla mı bilebiliyoruz, tecrübe ettiğimiz deneyimlerimiz kadarıylamı hayatı, insanları algılıyoruz. Yoksa bazı kişilerin dedikleri gibi sezgilerimizlemi olayları anlayabiliyoruz, ben kendimde böyle birşey görmüyorum, sezgiler daha önce tecrübelerimiz sonucu yaptığımız keskin çıkarımlar gibi, bazıları ise kalb, gönül gibi şeylerle olayları algılayabiliriz diyorlar. Bilginin sınırını çizmekte nasıl bir kriter alaçağız. Doğru bilginin kaynağı varmıdır yokmuduru bilmiyorum, doğru bilginin kaynağını bir çok kişi farklı kriterlere göre değerlendirme yaparak açıklıyor da, bazıları tutarlılık diyor, bazıları yararlı olmayı diyor, bu sorular cevapsız dururken. Hayatı nasıl anlamalıyım ve ne kadar anlamalıyımmın cevapı yok bende.

Bilgiyi algılamak ile ilgili bir örnek vereyim.
Birlikte yaşadığım bir nenem var 76 yaşında, nenem in mesleği tarla işleri, tarla işlerinde iyidir, takdir ederim. Televizyon nenem orta yaşta iken yeni çıkmış, 1 senden biraz fazla okula gitmiş, okuma yazması yok, heceleyerek biraz okuyor gibi ama bazen bazı harfleri bilemiyor. 3 çocuğunu neredeyse tek başına büyütmüş evlendirmiş. Nenenem televizyonda dizilere çok bakıyor, haberlerede bakıyor, şuan akıl sağlığı ve fiziki sağlığı çok yerinde. Nenem televizyon dizilerinde olanları gerçek sanıyor, haber spikerinin söylediği sözün sadece kendisinde daha önce olan bilgi kısmını alıyor, haberin bütününü anlamıyor, Türkiye dışında olan ülkelerdeki olaylarıda Türkiyede veya Bulgaristanda olmuş gibi algılıyor (Bulgaristanda ve Türkiyede yaşadı sadece, Dünya da başka yerleri bilmiyor, çoğrafya gibi dersleri hiç görmedi, Odasının duvarında iki metreye yakın Dünya haritası astım ama baktığında nasıl birşey algılıyor kestiremiyorum). Burada sormak istediğim soru şu bir bilgiyi nasıl algılıyorum/algılıyoruz, nenemde olduğu gibi benimde böyle algıladığım olaylar neler açaba (ilk doğduğumda bir maarada yaşasaydım ve uzun süre bana o marada sadece hayvanlar gösterilseydi , ve beni dışarı çıkarsalardı sonradan açaba ben insanları gördüğümde nasıl algılardım).
Vicdan kişilere toplum tarafından öğretilen bir duygumu yoksa kişide doğduğunda var olan sabit bir şeymi, diyelimki bir toplumda sakatları istismar etmek normal karşılansın ve yeni doğan bir çocuğa da bu böyle öğretilsin ve bu toplumda büyütülmüş olsun bu çocuk, bu çocuk ta büyüdüğünde herkezin önünde sakat birisini istismar etsin, istismar edenin vicdanı sızlarmı açaba, veya bu toplum bu kişiye vicdansız dermi açaba.

Benim burada anlatmaya çalıştığım neye tepki vereçeğimiz bize öğretilen değerlermi yoksa, insanın doğasında var olan birşeylere gelememesimi, ve nasıl yaşamalı insan sorularına cevap aramalı insan, insanın doğası nedir, veya doğası varmı dır, ondan sonra bir tepki koyma işine girişmeli, girişebilir.
Şöyle bir örnek vererek, neye, nasıl yaşamalı insan, insanın doğası varmı yokmu üzerinde düşünelim.
Bir köle köle olarak ne kadar kalabilir veya bu köleliği nasıl kabul edebiliyor, neden bu köleliğe başkaldırmıyor.Benim köleden anladığım şu; birisinin yanında bağımlı çalışan değil, insan onuruna yaraşmayaçak şekilde yaşamaktır kölelik, kölelik birisine bağımlı olarak yaşamamak durumu var iken dugulardan dolayı bağımlı olarak yaşamak demektir, boyun eğen kişi köledir, haksızlıklık karşısında sesini çıkarmayan kişi köledir. -Bu tanımdaki kölenin durumu insanın durumuna ters mi ki- Köle bu dururumlar kaşısında neden sesini çıkarmıyor, bu duruma nasıl katlanıyor açaba, bazı nedenlerden dolayı katlandığını düşünüyorum; köleliği meşru gösteren bazı örf ve adetlerin var olması, küçük çıkarlar uğruna bu durumunu korumaya çalışıyor olabilir, kölelikten faklı bir durum da bilmeyebilir, köle başkaldırdığında efendileri tarafından sürgüne gönderilebilir korkusu vardır, yalnız kalmaktan korkar, veya köle de kölelerin içinde kendi durumunu üstün göstereçek şeylerin peşinde koşar, veya köle olduğunun farkında değildir, ama benim burada asıl açıklamak istediğim bir insan gerçekten bunlara ne zaman katlanamaz hale gelir, ne zaman canına tak eder, her şeyi göze almaya karar verir, ne zaman bu duruma başkaldırır -her başkaldırı olumlu tepki şeklinde başkaldırı olmaz- Başlarda insan bulunduğu durumdan hoşnut olmamaya başlar, hoşnut olmamak kilit nokta, ne zaman hoşnut olmam.

Evreni tanımlamaya çalışan o kadar çok teori ortaya atılmış ki bazı teorilerin gerçekliği o kadar çok kişi tarafından kabul görmüş ki, ama bu çok kabul gören teoriler bile şuan günümüzde bir anlam ifade etmiyor, bir kesinlik yok, hayatta neye inanacağını şaşırıyor insan, - tabi herşeyi kesinlikle açıklamış ve yanlışlama ihtimali bile olmayan hayat görüşleri var günümüzde bunlarda birçok toplum tarafından kabul görüyor-

insanı da tanımalamaya çalışan o kadar çok teori varki. Hiç birinde bir kesinlik yok.
Tüm bu anlam arayışlarına karşılık şöyle bir durumda var. İnsan yerdeki bir taş gibi değildir, yerdeki taşın hareketleri kesindir, doğası ve özellikleri kesindir, taş tutarlıdır, diğer bütün nesnelerde olduğu gibi, ama insan öyle değil, ben kendimi bir dönem bir taş gibi sınırlandırmaya kalktım her hareketimi kontrol etmek istedim, karar verme süreçlerimi çok inceledim, nasıl karar veririmi, ama ben birçok olayda 180 derece döndüm, -bu değişim işini çevremden etkilenerek deyil daha çok düşünceyle birlikte gelen eylemlerimin sonucu yaptım- Ben çok tanım arıyorum her şeye, ama hayatta tüm saçmalıyla kendini hissettiriyor bana, neden mi bi bakıyorum benim değer verdiğim şey bir anda benim dışımda gelişen olaylar sonucu yok olmuş gitmiş, ve bir anda ölebilirim de, ne bileyim bir anda istemediğim bir olayla karşılaşabiliyorum ve hayatım çok farklı şekil alabiliyor, hiç beklenmedik bir hastalık başımıza gelebiliyor veya hiç beklenmedik bir şekilde kendimizi hapiste veya bir salgının içinde bulabiliyoruz. Bir tarafta benim hayatı anlama, kendimi anlama gibi bir çabamın yanında bir de hayatın bu gerçekleri var, bunlar arasında bazen bunalıp kalıyorum.

Tüm bu durumlara rağmen, anlamsızlığa rağmen, bunca anlam arayışındaki zorluklara rağmen insanların tepki verme şekillerini yazmaya ve açmaya çalışayım. Niçin tepki veriyoruz, -Nitzsche topluma başkaldırmıştı- Bireysel tepkiler ve toplumsal tepkiler diye ikiye ayırayım. Ve yine tüm zorluklara rağmen olumlu tepki şeklini yazmaya çalışayım.
Mesela,
İntihar etmek olaylara karşı verilen bir tepkidir, intihar bir tepki şeklidir. İntihar teşebüsünde bulunan bir kişi, hayatı anlamsız bulur, hayatta onu var eden değerleri yitirdiğini düşünür, değersizlik duygusunu çok kötü yaşar, kendine hayatta tutunacak bir şeyin olmadığını söyler, isteği ve amaçı kalmadığını söyler. İntihar eden bazı kişiler de birilerine birşey göstermek, anlatmak ister. Baskı ve eziyet yüzünden intihar edeni görmedim -belki vardır- Kişi intihar ederek, onun için anlamsız olan hayata bir son verir, bu anlamsızlıklar artık ona bir etki edememektedir. Belki intihar ederek birilerine birşey anlatmak istiyordu, birilerine birşey anlatma, gösterme işinde olan kişide birilerine birşey anlatmış olabilir. Niçin intihar etmemeli, intihar etmemeyi haklı gösterecek nedenler nelerdir, dini bir inança sahip olan bir kişi -dinler intiharı kötü görür- intiharı inançı yüzünden seçmeyebilir, ama bir dini inanca sahip olmayan kişi bu durumlar karşısında neden intiharı seçmemeli, yaşam hakkı kişiye ait ise, ister yaşar, ister yaşamaz, hayat tüm anlamsızlığına ramen yaşanmalı demek çok sığı bir söz olur, her şeye ramen bu tepki şeklini seçmemek niye, ben intiharı seçmem çünkü ben hayatı anlamsız bulduğumda bile bu anlamsızlığı sorgulayan biriyim, hayatın her durumunu merak ediyorum, kendimi değersiz gördüğümde bu değersiz görme durumlarını sorguluyorum, isteklerim ve amaçlarım hiç bitmiyor belki genç biri olduğumdan böyleyim, ama bir uraş edinmek insana iyi geliyor, mesela örgü örmek ve birilerine hediye etmek, mesela bağ bahçede dikim yapmak.

Hayatın belirsizliğine, zorluğuna, adaletsizliğine karşı insanlar katı bir şekilde bir dini mezhebe bağlanarak hayat karşısındaki tutumunu belli ederler, kötü bir olay olduğunda ve bu olan olayın neden olduğunu anlayamadığında hemen kadere bağlar. Adaletsiz bir durum gördüğünde bu durum karşısında birşey yapamadığında hemen söyle bir şey der öbür dünyada hesaplaşaçağız. İnsalar çok zorlandıklarında, sıkıntıları çok arttığında bir çok insan bunda da bir hayır vardır diyerek kendisini rahatlatır, bazıları hacı hocaya giderek mıska yaptırır, türbelere gider dileklerde bulunur, fala baktırır.

Hayatın zorluklarına karşı aldırış etmemek, başı boş vurdum duymaz şeklinde, her olaya hemen atlayarak sadece içindeki sıkıntıyı atmak için verilen isyan şekli de bir tepkidir. Hayata tamamen duyarsız, görmez, duymaz ilgisiz, bana ne lazımcılıkta hayata bir tepkidir.

Bir de içimizde kendi kendimize karşı verdiğimiz tepkiler vardır, kişiler hayatta karşılaştıkları olumsuzluklar sonucunda bazı tepki verme şekilleri geliştiriler; bir olaya karşı başarısız olduğumuzda içimize kapanırız, kendimizi haklı göstereçek bahaneler üretiriz içimizde, insanlardan uzaklaşırız. Bazı kişilerde kendilerini güçlü göstereçek şeklde davranmaya zorlar kendini, herkeze sert görünmeye çalışır, atar tutar sözlerinde, kimseyi yaklaştırmaz nerdeyse yanına bu da bir tepki şeklidir, daha bunun gibi bir çok tepki şekli geliştiririz içimizde.

Yazının bundan sonrasında insanların toplumsal olaylara tepki verme şekillerini ortaya koymaya çalışaçağım, yakınımdan bir örnek ile başlayayım.
Benim anne ve babam bulgaristandan göç ettiler ilk yıllarda Türkiyeye geldiklerde yemek bulmak bile bir sorun olmuş. babam 3 sene 16 saat işte çalışmış annem ise sağlığına cok aykırı bir yerde 15 yil çalışmış, annem ve babamin bulgaristanda evleri ve duzgun isleri vardi, arkadaslari vardi, bsbam Türkiye geleyimde sabah aksam calisirim demiş, Bulgaristanda son yıllarda bazì kisiler tarafindan insani degerlere kisitlamalar getirilmisti babam bu duruma katlanamayarak Türkiyede her kosulda yasamayi secti, annemin ilk zamanlarda ilac alamayacak parasi oldu, Bulgaristanda tatile giden anne ve babam Türkiyede kahfeye çay içmeye gidemediler. Bazı kişiler tarafından Türkiyedeki bu durumumuz kötü algılandı, zor bir hayat olarak algılandı, ama hiçte öyle değildu babam hiç bir zaman Bulgatistana dönmeyi düşünmedi ve halinden çok memnun, çünkü babam Bulgarista adaletsizliğe, başıeğik gezmeye gelemedi buna olumlu bir tepki koyarak Vatanını değiştirdi. -Ben hiç bir nedenle bir insanın öldürülmemesi gerektiğini düşünüyorum, silahlı savaşlara karşıyım, insana her şartta yaşama şansı verilmeli, insan hata yapan bir varlıktır, acizdir biraz insan-
Babam şunun farkina varamadı ve bir çok kişinin olaylar karsisindaki tutumu gibi davrandi. Bir tehlike belirmeye başladığında halkın çoğunun birseyden haberi olmaz, olmamasının nedenleri ise ya cok cahil olmalarından, yada kendisiyle urasmaktan başka birseyi görmez olmasından (devamlı canı sıkılır, her gun kendi kafasını dinlememek icin kendine topluluk arasinda gürültülü, başi boş seyler bulur).
Bazilari ise tehlikenin farkina bir nepze varır ama bazende varmaz, onu daha çok günlük uraşlar ilgilendirir veya tam tehlikenin farkında değildir. bazi kişiler ise tehlikenin farkındadır ama nereden başlanir tehlikeye tepki koymaya onu belirleyemez veya bu kisiler bazen tehlikeyi gecici gibi görmeyi tercih ederler -bu verilecek tepkide kacmak icindir- (ben bir ara bunu yaptım ve bu davranışım hic hoşuma gitmedi, bu davranisimdan sonra ve başka nedenlerden dolayida bu konuya kafa yormaya karar verdim).
Bazi kişiler ise tehlikenin farkındadır ve nasıl davranacağınıda bilir, herşeyi değiştirebileçekmis gibi davranır (ben bir zamanlar bunuda yaptım, ben her tepki seklini hayatimin belli aşamalarında yaptım) böyle düşünen insanlar hiç birseyin değismedigini görduklerinde, bu tepki koyma işinden vaz geçerler -bu insanlardan birsey olmaz gibi seyler soylerler- tepki güçleri zayiflar ve kendine bir pay çıkarmayı da düşünebilir.
Birde benim olumlu tepki dediğim ve benim böyle olmaktan hoşlanacağım bir tepki şekli ise tehlikenin varlğı hic gecmeyeceğini bildiğin halde ve hiç kimseye birsey anlatamadış halde bile tehlikenin varligini yok etmeye calismak gerek, tabi bu tepki seklini koyan insan tehlikenin farkindadir, sonuclarini en iyi bilendir. kendisi icin vermektedir mucadeleyi aslinda, hayatıni boyle anlamli hale getirmektedir, bu kisi kendini tanir, kendisi boyuneğmez, adaletsizlige gelemez, hakkini savunur.

Duran Aydoğmuş