Sayfalar

15 Nisan 2014 Salı

İnsana insan olduğu için değer veren var mı ?

İnsana insan olduğu için değer veren var mı ?

Veya şöyle sorayım

İnsan kendine insan olduğu için değer veriyor mu ?

Ne demek istiyorum ben şimdi ?

Değer vermek ne demek, 

Değerlerimiz bizi var eden şeyler midir?

Değerlerimizi nasıl oluşturuyoruz.

Kendimizi nasıl tanımlıyorsak, ona değer verir ve ona göre değerlerimizi oluşturuyoruz diye bilir miyiz.

Peki kendimizi nasıl tanımlıyoruz.

Değer verdiklerimiz değerlerimizdir diyebiliriz mi ?. Değerlerimiz aile yapısını belirler, aile yapısı toplumun yapısını oluşturur diyebilir miyiz ?

İnsan kişiliğinin büyük bir kısmını aile çevresinde oluşturur, ailenin değer verdikleri onun değer verdikleri olur çoğunlukla, veya yaptığımız hareketlerin sonucunda çevremizden aldığımız övgü/dışlama veya olumlu tepkilere/cezaya göre değerlerimizi belirleriz.
Aile içinde değerler her zaman sabit de değildir, aile büyükleri bazen kendi değerlerini çocuklarında değer olarak görmek istemezler, bu değişimin nedeni ise değer verdikleri şeylerin toplum tarafından kabul görmemesi veya güçlü görüneçekleri şeye önem vermeyi seçtirirler.

Teorik kısa bir açıklamadan sonra, şimdi pratikte nasıl kendimizi tanımlıyoruz, ve değerlerimiz nelerdiri açıklayayım.

Yıllar içinde bazı gözlemlerde bulundum; bu gözlemlerimi hayatımda bir şekilde bir süre bulunmuş insanlardan, aileden ve akraba çevremden, yakın arkadaş çevremden, iş yaşamımdan ve kendi kendimi gözlemleyerek edindim. Hepsinin düşüncelerimin oluşmasında öyle veya böyle etkisi oldu, hangi kişi hangi düşüncemin oluşmasında etkisi olduğunu çoğu zaman hatırlamıyorum.

Gözlemlerimle, duyumlarımla ve teorik bilgilerle ulaştığım bazı sonuçları genellemeye giderek toplumun genelinin "neye değer verdiğine" bakacağım, tabi burada yapacağım tanım benim bilinç düzeyimle ve algımla sınırlıdır.

Şimdi insanların "Kendini nasıl tanımladıkları" ile ilgili gözlemlerimi ve duyumlarımı yazayım ve bunun sonunda insanın neye değer verdiği ile ilgili bir tanıma varmaya çalışayım.

Bir kere ben hep bir karşılaştırma içinde oldum, ve birileri beni hep birileri ile karşılaştırdı. Sınıfta derslerin iyi olmalı, şu kişi bak nasıl iyi dersleri, bak bu kişi nasıl girişken, sen kimin oğlusun. Onlar yabancı gibi kelimeleri çok duydum, yabancılara göre bizim meziyetlerimiz hep daha fazla idi, küçümseyici söylemler söyleniyordu. Kendinden olanı yanlışta olsa kollayacaksın gibi sözleri duydum.

Yakışıklı, güzel kızlar ilgi odağı oluyordu, temiz elbiseli bakımlı kişilere olumlu anlamda daha farklı davranılıyordu. Maddi olarak güçlü veya anne/babası/akrabası belli makamlarda olan kişilere diğer kişilerden daha özenli davranılıyordu.

Sonra şunlarıda çok duydum, bu çocuk mühendis, bu çocuğun arabası var, bu çocuğun iki evi var, bunların şusu var busu var, bizim niye olmasın, bizim neyimiz eksik. Ben şuraya gittim bunu aldım, şöyle yedim ettim. Şu karıyla gezdim şöyle yaptım böyle yaptım. Benim şöyle cevrem var, böyle tanıdıklarım var. Bizim mezhebimiz çoğunlukta, bizim mezhebimiz en iyisi. Bizim cınsımız/sülalemiz şöyle böyle gibi söylemler duydum-yanlı bir kayırma ve olumsuz şeyleri göz ardı ederek, hesaba katmayarak üstün görünme mücadelesidir bu-.

Bazı kişiler kendilerini tanımlarken bir şeyle kendilerini özdeşleştirmeye çalışırlar. Mesela marka ile, malın kalitesine pek bakmazlar ama şu marka bu marka araştırması takip ederler, şu modaymış bu şeyler bu sene modaymış bizde böyle yapalım diyorlar -giyinmek tarzdır, sanattır, ama burada sanat ve tarz yok, modaya ve markaya karşı değilim- marka ile kendini özdeşleştirip çevresinden bu giyinişine göre değer bekleyenler var. Marka ve modaya göre giyinemediğinde kendinde eksiklik hissedenler var.

Birde şöyle şeyler gördüm, yaşadığın çevreye denk bir hayat standardın varsa kabul görüyorsun. Maddi durumun yaşadığın çevrenin standartlarının altında ise o çevreye kabul edilmessin. Standartların üzerinde isen ve hala o çevrede isen o çevredeki kişiler senden bir beklenti içinde olarak seninle daha fazla içli dışlı olmaya çalışırlar, burada ki amaçları çevresine göre güçlü kişinin yanında görünmek isterler, çünkü kendisini güçlü kişinin yanında bulunarak kendini güçlü göstermeye çalışır, kendini öyle tanımlar.

Anne ve babalarda şunu çok duyuyorum, kendilerini çocuklarına göre tanımlıyorlar, benim çocuğum üniversite mezunu, benim çocuklarım çok terbiyeli, benim çocuklarım şöylede böylede diye diye bitiremiyorlar.

Kişilerden şunlarıda işittim, şunu yapamadım, bunu alamadım, bu istediğim gibi olmadı, ya benim daha yapacaklarım çok bu hayatta. Ben de okuyamadım işte. Bana da annem ve babamdan birşeyler kalsaydı keşke. Bende çok kiloluyum ya, benim şaçlarım şu renk olsaydı, benim şuram böyle olsaydı ne kadar iyi olurdu. Ya bu kişiler neden böyle. Bu söylemlerde hep bir kendini eksik görme, aşağı görme durumları var -hep üstün görünme peşinde olan kişilerin bu davranışlarının altında yatan asıl neden aşağılık psikolojisidir- kendinden bir memnuniyetsizlik hali var, çünkü kendisini diğer kişilere göre tanımlıyor, toplum tarafından kabul görülmeyeceği endişesi yaşıyor ve kendisini diğer insanlardan ayrıcalıklı hissetmek istiyor.

Insanların şöyle davrandığını da gördüm, ben şöyle çevreciyimdir, söyle yardımseverimdir, ben kendi hakkımı savunurum, biz hep insanlar hakkında iyi düşünürüz, biz insan ayırmayız derler ama aslından bunlar sadece sözlerdedir, fiili eylemde ve davranışlarında/gözlerdeki bakışlarında böyle değillerdir. Kendilerini sözlerindeki gibi tanıtmak isterler sadece.

Bu gözlemlerimden kişilerin kendini nasıl tanımladıklarına ulaşabiliriz.

Şunu diyebiliriz,

Kişiler kendilerini toplumdan gördükleri onaya göre tanımlarlar.
Elde ettikleri maddi duruma göre tanımlarlar.
Başkaları üzerinden, başkalarının yaptıkları üzerinden kendilerini tanımlar. Çevresinde bulundurduğu kişilere göre kendini tanımlar.
Soya/mezhebe göre tanımlar, kendi soyunu kayırarak kendine üstünlük elde ederek bir yere oturtur ve bu yerden kendi konumunu belirleyerek tanımlar.
Diğer kişilerle karşılaştırmalara girer, kendini karşılaştırır, çoğunlukla kendi durumunu yandsır/bazı durumları görmezlikten gelir.
Kendini olduğundan farklı göstermekte, kendini olduğundan farklı görmek istiyor, kendilerini olmak istedikleri kendileri gibi gösteriyorlar. Kendini görmekten hoşlanacağı kişi haline sokarak kendini tanımlıyor.

Çoğunluk kendini yaptığım bu çıkarsamalara göre tanımlarlar,

şimdi kendilerini böyle tanımlayan kişilerin toplum arasında ki davranışlarına, düşüncelerine, ilişkilerine bakalım.

Kendilerini açmaktan korkuyorlar, olduğukları gibi göstermekten korkuyorlar, hiç doğal davranışlar sergilemiyorlar, içten değiller. Oturmalar çoğunlukla kasılmakla geçiyor, kendilerini karşı tarafa kabul ettirmek için yapılan konuşmalarla geçiyor.

Toplumda bir güç sahibimi, değilmi ye bakıyorlar, ona göre birlikte olup olmamaya karar veriyorlar.
Hep bir güç savaşı, hep bir değer görüp görmeme kaygısıyla ilişkilere şekil veriyorlar. Bir menfaat varsa o ilişkiye yaklışıyorlar, menfaatler bittimi ilişkide bitiyor.

Maddi olarak güçlü olanlarla birlikte olmaya çalışırlar, maddi olarak güçlü görünmeye çalışırlar devamlı, şöyle düşünür, kendimi iyi hissetmem için maddi olarak güçlü olmalıyım, maddi olarak güçsüz olursam çevremden değer görmem, maddi varlığım kadar sayılırım , maddi olarak güçsüz insanları boş insan olarak görür.

Duygular hep olduğunda farklı gösterilir, duygumuzu açığa çıkardığımızda ne elde edeçeğiz, ne kaybedeçeğizi düşünerek duygular ertelenir.

Yalnız kalmamak için öylesine ilişkilerin içinde oluyorlar.

Soyları ve mezhepleri ile övünürler, hep kendi soylarını daha köklü göstermeye çalışırlar, daha kalabalık göstermeye çalışırlar, mezheplerini haklı çıkarma mücadelesinde olurlar. Bireysel olarak birşey düşünmeye cesaret edemezler -cesaret edememelerinin nedeni yalnız kalacaklarından korkarlar-

Her soru soruş, önyargılardan arınmadan sorulur, her sorunun altında gizli bir amaç barınmakta, bu soruyu sorsam acaba nasıl olur... çevreden değer gördükleri kadar bilgi alırlar. Soru sorarak gerçeği aramak yerine, toplumda sahte bir değer görmeyi tercih ederler. Çoğunluk içinde sesiz kalarak doğruları işine geldiğikleri gibi görürler.

Kendilerini birileriyle karşılaştırmaya girerler. İhtiyaçlarını karşılamak çok basit iken, ihtiyaçlarını hırs ve arzularına terk ederler. Eksiklik hissederler kendinde, İnsan olduğumuzdan dolayı değerli iken değersizlik hissini yaşarlar.

Bu kişiler aileleri oluşturuyor, ailelerde toplumları oluşturuyor. Toplumlarda ülkeleri oluşturuyor.

Bu kişilerin oluşturduğu ailerlerde ilişkiler içten değildir. Gerçeğe değer verilmez iken soya sopa köklülüğe çokluğa değer verilir. Bireyin istek ve arzularına değer verilmez ve saygı duyulmaz iken kişinin toplumda edindiği yere değer verilir, duygular bolca engelle karşılaşır.

Benim değer verme kelimesine yüklediğim anlam şu; Değer vermek insanın kendini ve karşısındakini kabul etmesidir, yani insan olarak varolduğu için kabul etmesidir. Karşılaştırmalara girmemesidir, üstünlük alçaklık gibi tanımlara girmemesidir, ayrıcalıklı görmemektir, bir takım sıfatlarla kendini tanımlamamasıdır, kendini yadsımamasıdır, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmaz, yani kendini olduğu gibi kabul etmesidir. Kendini olduğu gibi kabul eden insan ÖZGÜRDÜR kendi içinde. Kendine değer veren insandır bu kişi. Kendine değer veren insan karşısındaki insanlarada kendisi gibi davranır.

Duran Aydoğmuş.

13.04.2014