Gün
ışının içerisini pek aydınlatmadığı, masaların sık aralıklarla yerleştirildiği,
sütunlar arasına yerleşmiş gri rafların birinde ince, renksiz, saman kâğıdı,
yazarının kim olduğu belli olmayan bir kitap gözüme takıldı. Tarih yazan yer
yırtılmıştı. Siyah mürekkep kalem ile yazılmış, köşeleri hafif yırtılmış idi,
latin harfleri ile yazılmıştı ama şimdi kullandığımız kelimelerden farklı idi.
Kitabın başında bu yıl Adolf Hitler öldü deniyordu, yani 1945 Mayısından
sonraki bir tarih idi. Dışarıdaki yağmurlu havayı görecek şekilde sütunlardan
birine birleşik şekildeki cilalı masanın üzerine kitabı koydum.
Yanıtlar
aramak için gelmemiş miydim, iyi de herşeye bir yanıt üretilebilirdi, senin
aldığın yanıtın gerçekçimi hayalmi olduğunun ayrımına nasıl varacaktın. Donkişotun
inandığı da kendine gerçek geliyordu. Hayali bir dünya da yaşayan biri seni
hayalin içine pekala alabilirdi. Sırtım ağarmaya başlamıştı.
Kitap
insanın tanımını yaparak başlıyordu,
...
İnsan kendini anlatmak ve anlaşılmak ister, bi şekilde bir yere ait olmak
ister, İnsan yalnız kalmamak için çabalar çoğunlukla. Öyle ki insan doğru
peşinde değildir, Toplumun doğru dediği şeylere doğru demeye yatkındır.
Değerleri de sabit değildir öyle pek. Değerlerini güçlünün değerleri ile yer
değiştirmeye yatkındır, güçlü olmak ister insan, ünlü olmak ister, çok kişi
tarafından bilinmek ister. Çok kişi tarafından bilinmek demek, çok
anlaşılıyorum demek anlamına da geliyor. Öyle ki insan çok da tarafsız
değildir, eşitlikçi değildir. İnsan bir yerde uyumsuzluk/terslik hissetse bile
o topluma uyum sağlamak adına bazı şeyleri görmemezlikten, duymamazlıktan,
aldırmamazlıktan gelerek akla uydurmaları yaparak uyum sağlar. Bunu yapar,
çünkü yalnızlığın verdiği sıkıntıyla karşılaşmak istemez. Bulunduğu çevreye
uyum sağladığında kendini güvende hisseder bir nevi, uyum sağlamadığında
çevresindekiler onu tam kabul etmezler içlerine, ayrımcılığa maruz kalır. İnsan
öyle bağımsızlık peşinde falanda değildir...
İnsanın
tanımını yapmaya devam etti, sonra hayal ve gerçeklerin ayrımına değindi,
İnsan
ilişkilerindeki rahatsızlıklar/uyumsuzluklar ile kendimizden beklentilerimiz/görmek/bulmak
istediklerimiz ile yaptıklarımız/bulduğumuz/karşılaştığımız durumlar arasında
farkın oluşması sonucunda zorlanımlı yapılar meydana gelir, bu zorlanımlı
yapılar çatışmaları meydana getirir, çatışmalar kaygıya neden olur.
O
an durdum, kitabı ters çevirdim, ellerimi kafama koydum, ne kadar böyle durdum
bilmiyorum, şimşek sesi ile kendime geldim, karşımdaki genç bir erkek bana
bakıyordu. Kitabı incelemeye devam ettim.
...
Hz Muhammedin döneminde Kuran'a yazılanlar bir tane, ama bakın şimdi her okuyan
neredeyse farklı algılıyor ve bir çok fırkalara ayrılmışlar, kaç tane Kuran
var, kaç tane Muhammed var. Birde herkes ben haklıyım diyor, bir birlerine kendi
doğrularını kabul ettirmek için savaşıyorlar. Şekilcilikte yarışıyorlar, adeta
kim daha şekilci olursa o daha çok inançlı gibi bir şeye getiriyorlar. Herkes
daha önce atalarından getirdikleri inançlara, örflere göre okuduğu bilgiyi yorumluyor...
Kitabı
elime aldım. Birkaç kelime okudum sonra yine masaya bıraktım, sağ soluma
bakındım, kitabı sonra yine elime aldım, sağ bacağımı oynatmaya başladığımı
fark ettim, tuvaletim gelmişti. Kitabı bıraktım, masaların arasından yürümeye
başladım. Ben yaşadığım toplumun bir ürünü müydüm, kendime ait düşüncelerim var
mıydı, yoksa ben açık ceza evi mahkumumuydum, kendime görülmez duvarlar örmüş
müydüm, bunu nasıl bilebilirdim ki.
Bugün
bu kitaptan ne anlamıştım, anladığım kadarıyla, "Tarihi, yazanlar nasıl
kendi inançlarına/görmek duymak istediklerine göre, tarihi şahsiyetlerin
söylediklerini gerçekten anlamak yerine istedikleri tarafları nasıl
aldıklarını, tarihi olayları nasıl kendi hayal
dünyalarını/inançlarını/çıkarlarını gerçekleştirmek için kullandıklarını ortaya
koymaya çalışmış" Bazı yerlerde Hayal ile gerçek arasında yaşayan
insanları Don kişot un yel değirmenlerine, koyunlara saldırısına dokundurarak,
toplumların nasıl hayali düşmanlar yaratıp, bu hayali düşmanların topraklarını
ele geçirmesini anlatıyor, bu düşüncelerin ve davranışların ardında yatan
kişisel, toplumsal nedenleri ortaya koymaya çalışmış.
-Ve kitap sonunda bir konuyu, bir şahsiyeti bir olayı olduğu gibi/göründüğü gibi değerlendirmek istiyorsak neler yapmamız gerektiğini sıralamış.
Ün ve makam peşinde olmayacaksın, üretken ve gerçekler sizi rahatsız etse bile gerçeğe saygılı olacaksınız.
Bencilliğiniz ve gururunuz yüzünden hep haklı çıkma peşinde olmayacaksınız. Haklı çıkmak için tartışma hilelerine başvurmayacaksınız. Doğrularınızın değişebilir olduğunu ve hata yapabilirliğinizi kabul edeceksiniz.
Katılaşmış bir şekilde bir fikre bağlanmayacaksınız. Başka fikirleri dinlemesini ve eleştirel yaklaşmasını bileceksiniz.
Bir Mezhebe bağlı olmayacaksınız. Veya bir ideolojiye bağımlı olmayacaksınız, karşınızdaki insanlara açık ortamlarda varsa mezhebinizi ve ideolojinizin sorgulanmasına izin vereceksiniz.
Bilgi kaynaklarına birinci elden edinmemeleri -nakli veya rivayet şeklinde sözlü anlatımlardan beslenmeleri- Bilgiyi kaynağından almaya çalışın, bilgiyi vermek isteyenin kelimelere nasıl anlamlar yüklediğine bakılmalı. Yorum ve bilgi karıştırılmamalı.
Zaman kısıtlılığından dolayı eksik bilgi ile karar verilmemeli. Bu konu hakkında daha bilmediklerim neler diye kendine sormalı, hangi bilim dalları bu konu hakkında fikir yürütmüş diye düşünmeliyiz.
Arzularımıza ve beklentilerimize göre olaya yaklaşmamalıyız.
Neyse
karnım açıktı, kığcım sandalye ye geçti, bacaklarım dondu adeta, otobüs
koşturacağım, akşama geçe vardiyasına gideceğim, daha kızıma ödevleri için
yardım etmeliyim.