Aile üzerine düşünceler
Ben aile yaşamı ve akraba çevresi
içinde bulunmuş biri olarak aile üzerine bazı gözlemlerimi ve
düşüncelerimi paylaşmak istiyorum, ben evli olmayan biri olarak
ve aile yaşantısına çok ortak olmayan biri olarak bu yazıyı
yazmaya başlıyorum.
Aile üzerine gözlemlerde bulundum,
aile üzerine çeşitli bilim dallarının aileye bakışını
okudum, ama dediğim gibi aile yaşamının içinde olup da çok aile
ilişkilerinde bulunmayan, sorumluluk almayan biri olarak yazacağım
bu yazıyı.
Bir aile kimlerden oluşur? Aile içi
ilişkiler düzenleyen yönetimler nelerdir?
Çoğu kişinin aklına aile deyince,
anne ve babanın olduğu, kardeşlerin, nenelerin ve dedelerin olduğu
bir oluşum aklına gelir. Yeryüzünde çeşitli aile oluşumları
varmış -babanın olmadığı bir aile, kadının birden çok
erkekle evlendiği aile- benim gördüğüm çoğu aile oluşumları
benim aileme benzer aile oluşumları idi -benim ailem, anne, baba,
kardeş, nene -. Ve çeşitli aile içi yönetimler var: diktatör
aile, baskıcı aile, ilgisiz aile, demokratik eşit aile gibi- benim
gördüğüm aile yönetimleri çoğunlukla demokratik eşit olmayan
aileler.
Kişiler evlilik kararlarını nasıl
alırlar?
Kişiler evlenme kararlarını farklı
beklentiler ve farklı duygular içinde alırlar. Bazı şartlarda
verilen kararların çok sağlıklı olmadığı düşüncesindeyim.
Sağlıklı bir evlilik kararı nasıl alınır, hangi şartlar
içinde, hangi kişiler alabilir.
Hangi şartlarda ve hangi kişilikteki
insanlar sağlıklı olmayan kararlar alır.
Kapalı ortamlarda kız ve erkeğin
tanışıp buluşabileçeği rahat serbest zaman geçirebileçeği
ortamların olmaması kişilerin kendini tanıması ve karşı cinsi
tanıması için hiç uygun bir ortam değildir. Bazı kızlar evden
kaçmak için evlenir, bıkmıştır baba, abi baskısından, belli
yaştan sonra da çevre baskısından. Bu durumdan kurtulmak için
evlenme kararı alır, erkekler içinde pek farklı değildir durum.
Dul bir kadın ise çevrenin verdiği rahatsız bakışlardan dolayı
hiç istemediği bir evlilik yapabilmekte. Erkek annesine baktırmak
için evlenebilmekte. Cinsel yaşam bir toplumda sorun olarak
görüldüğünde, engellendiğinde -seven iki kişinin birlikteliği
ile, fuhuş şeklinde yaşanan cinsel birliktelik ayrı tutulmalı
kesinlikle- kişiler çoğunlukla cinsellik ihtiyaçları için
evlilik kararı almakta. 30-35 yaş arası kızlarda gözlemlemekte
olduğum bir durum var, çocuk sahibi olmak için öylesine bir
erkekle evlilik kararı almakta -Kızlarda annelik duyguları ağır
basmakta herhalde-. Işi güçü yolunda gitmeyen, hayatında
istediğini o anda başaramayan bir kişi kendini rahatlatmak/kaçış
olarak evlilik kararı alabilmekte.
Sağlıklı olan bir evlilik kararı
şöyle olabilir,
Kız ve erkeklerin rahatca/kolayca
tanışabildiği kolayca iletişime girdiği ve rahatca zaman
geçirebildikleri ortamlarda bir birini tanımaları önemli, hiç
bir aile ve çevre baskısının olmaması ve ilk başta iki cinsinde
bir birinden beklenti içinde olmaması kendilerini rahatca ifade
etmelerine imkan tanır, böyle ortamlarda erkek kızları tanır,
kızda erkekleri tanır, erkek kendini tanır, duygularını tanır,
karşı cinsin beklentilerini isteklerini tanır, bu ortamlarda
bakışmalar yavaştan yakınlaşmalar, ilk kaçamak bakışlar,
sağlıklı bir ilişkiye başlarken bunlar önemlidir. Değişik
ortamlarda birşeyler baylaştıkca kişiler kendilerini tanırlar ve
karşı cinsi tanırlar bu şartlarda kız ve erkek bir birine
yakınlaşmaa başlar ve ilk aşama olan flört aşaması başlar bu
aşamada ciftler birinin duygularını tartar. Ilişkiye
başlandığında ciftler bir birleriyle bolca zaman geçirmeleri
gerek, bu aşamada bir birlerinin isteklerini ve beklentilerine
karşılık verip veremiyeçeğini tartarlar. Evlilik kararı
verebilmek için bir müddet evlilik provası yapabilirler, birlikte
aynı evde kalabilirler, cinsel anlamda bir birini tanımaları/uyumlu
olup olmadıklarını öğrenmeleri gerek. Tüm bunlardan sonra bir
evlilik kararı vermek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Ailenin oluşturan etmenler nelerdir?
Evlenen kişiler, evliliğin bir tek
cinselliğe, bir tek ekonomik güce dayandırılamaz olduğunu
bilinmeli, ekonomi bir ailede olması gerekir ama bunun yanında bir
insan aileden beklediği başka şeylerin var olduğunu bilinmeli,
bunlar; güvenliktir, sorunlara ortak baş edebilme kabiliyeti
göstermektir, o ailede bulunmaktan zaman geçirmekten keyif
almaktır, paylaşımda bulunma kabiliyetini göstermektir.
Evlenen kadın ve erkek evlilikten
nasıl bir beklenti içinde olmalıdır?
Sorunsuz bir aile ve çok mutlu olacağı
bir aile beklentisi içinde mi, yoksa aile oluşturmak için
çabalamak gerekir gibi bir düşüncesimi var. Sorunsuz bir aile ve
çok mutlu bir aile beklentisi içinde olan kişiler başta bu
beklentilerini bulamadıklarında hayal kırıklıkları yaşarlar,
bu kişiler aile yaşamını çok bilmeden aile hayatı kuran
kişilerdir -Öğretim görevlisi Prof bir bayan şöyle bir öneri
getirmişti bir sempozyumda evlilik öncesinde evlenen kadın ve
erkek bir aylık evlilik kampına katılmalı dedi- (şuan da, bazı
pilot bölgelerde buna benzer bir uygulama yapılmakta)
Çoğunlukla Kadın ve erkek
evlendiklerinde sorunlarla karşılaşırlar bu sorunları
aştıklarında birlikteliklerin daha da güçlendiğine inanıyorum.
Başlıca sorunlar şunlardır;
Mesela Türkiye'de gelin kaynana
sorunları çok fazla oluyor, aileler çok fazla karışıyor yeni
evlilerin işine, karışmalarının nedeni belkide kendi istek ve
arzularını zamanında karşılayamamış olmaları, belkide gelin
kaynana ilişkisinde erkeğin annesi evlendiği kadınla oğlunu
duygusal anlamda paylaşmaktan duyduğu rahatsızlık.
İnançların, adetlerin uyuşmaması,
gelin görümce çekememezliği, ekonomik nedenlerin kötü olması,
ve zamanla sorunlar farklı boyutlar alarak devam edip giden, bu
sorunlar evliliğin ilk başlarında başlayabilir.
Bu sorunlara karşı kadın ve erkeğin
verdiği ortak tepkiler ve ortak alabildiği tutumlar önemlidir, bu
sorunlara verilen cevaplar başarılı olmaz ise, kişiler yıpranmaya
başlar, evlilik yıpranmaya başlar. Eşler sorunlara ortak çözümler
üretemez ise, zamanla şular olabilir, aynı evde oldukları halde
bir birinden bağımsız hareket etmeye başlarlar, bazen bir eşin
baskın çıkması sonucu bastırılan kişi köşesine çekilir,
böyle durumlarda eşle aynı evde oldukları halde bir birlerine
yapancılaşırlar, çocukları var ise çocuklarının aile ortamını
korumak için bu duruma katlanırlar, bu katlanmayı genelde kadınlar
yapıyor, yaş ilerledikçe onları bir nebze olsa bir arada tutan
cinsellikte ortadan kalktıktan sonra hepten yabancılaşırlar bir
birine.
Aile içi ilişkiler ve etkileri.
Sağlıklı bir aile nasıl olmalı?
Ailenin temelini kadın ve erkek nasıl
oluşturdu ise dünya ya gelen çocuklarda bu durumdan etkileniyorlar
-olumlu veya olumsuz-. Şunu gördüm, iyi oluşmayan aile temelinden
sonra aynı ailede dünyaya gelen iki çocuktan biri kendi hayatını
iyi anlamda oluştura bilirken, iki kişinin aynı ortamda
yetişmesine karşı, iki kişide aynı etkilenmeyi göstermiyor
-insanlar doğuştan birbirinden farklı doğuyor, mesela bazı
benlikler doğuştan kaygı ile daha kolay baş edebiliyor-, anne ve
baba olan kişiler yaşadıkları sorunları çözemeyince, çekirdek
aile ile yakın akrabaları arasında yaşanan çatışmalar
çözülmeyince, bu durum çocuklara da yansıyor/yansıtıyorlar ve
çocuklar bu yaşanan karmaşanın içinde kafaları karışıp
kalıyor, çocuk bu durumları anlamaya çalışıyor ama bir yere
oturtamıyor, çocuğun aradığı güvenli bir ortam, sevgi ortamı
oluşamıyor, çocukta içinde devamlı bu sorunları düşünebiliyor
-mesela ilkokula giden bir çocuk var diyelim ve bu çocuğun nenesi
ve annesi evde kavga ediyor diyelim, bu uzun süre devam eden bir
süreç diyelim, çocuğa okulda öğretmen bazı bilgiler verir
-matematik, müzik gibi- çocuk okulda bulunduğu sırada devamlı
anne ve nenesinin durumunu düşünmektedir, bu durumda olan çocuk
anlatılan derslere dikkatini veremez, çünkü bir çocuğun ilk
beklediği şeylerden biri kendini güvende hissetmesidir, huzurlu
bir ortamdır, bilgi alımı bu ihtiyaçlar karşılanmadan, sağlıklı
bir bilgi alımı gelmiyor -öğretmenin bu durumun farkına varmış
olması gerekir ve gerekli yerlere başvurup bu durumun aşılması
için çalışması gerekir, öğretmenin görevi sağlıklı birey
yetiştirmek değil mi- bu karmaşıklık çocukta ilerideki
ilişkilerinde başarısızlık göstermesine de neden olabiliyor,
bazı durumlarda da bu karmaşıklık içindeki çocuğun ailesini ve
çevresini, kültürünü sorgulamasına neden olabiliyor, çünkü
insan sıkıntı ve zorlanmaya çok gelemiyor, insan
belirsizlik/karmaşa ortamından hoşlanmadığından karmaşa
ortamını anlamaya, hayatı nasıl belirli hale getiririm diye
çabalıyor, ailesini ve çevresini sorgulamaya başlıyor, yalnız
kalmak pahasına bile, belkide hayatı anlamak isteği kişide daha
ağır basıyor, bir çok kişi hayatı anlayamadığından ötürü
kaygı yaşıyor, kaygı kişide rahatsızlıklar meydana
getiriyor... kaygı yaşamamak kişi için önemlidir...
Sağlıklı bir ailenin kurulabilmesi
için, kişilerin bir arada yaşaması sağlıklı aile olması için
yeterli değildir, temel ihtiyaçların karşılanması yeterli
değildir - aynı kan bağından gelmesi de sağlıklı aile oluşumu
için yeterli değildir- bundan başka bazı şartların olması
gerekir, bunlar: güvenli bir ortam, eşit ilişkiler, adaletli bir
yapı, İnsani gereksinmelerini karşılaya bildiği bir ortam da
olmalı. Bu gereksinmeler: kendini bir yere ait hissetme, kendini
değerli hissetme -kişinin isteklerine önem verilmesi-, kendini
gerçekleştirebildiği, bir şeyleri ortaya koyabildiği bir ortam.
Maddi ve manevi paylaşımın olması gerekir, ama böyle şeylerin
olmadığı aileler vardır, böyle olmayan aileler aile değil mi o
zaman aile ama nasıl bir aile, bazı ailelerde kişi kendini devamlı
huzursuz bir ortamda hisseder bu ortamda çeşitli şiddet biçimleri
uygulanmaktadır, kişinin fikirlerine değer verilmez, eşitlik gibi
şeylere değer verilmez, çevrenin yüzeysel görüşlerine değer
verilir, kişiler bu ailede isteklerini yapamazlar, devamlı
ertelerler, bastırırlar. Bu ailede, sen bu aileye aitsin denir ama
aile bireyleri bir birinin önceliklerine, düşüncelerine,
arzularını anlayamadıklarından veya anlıyorlar da çeşitli
önyargıları yüzünden veya çevre neder gibi şeyleri dikkate
aldığından bu durumları dikkate almazlar ve kişi kendini
bulunduğu aileye ait hissedemez, böyle davranışların oluşmasını
etkileyen psikolojik etkenlerin olduğu gibi, bu aileler
davranışlarını çeşitli kaynaklardan alırlar, mesela neden
kadınları ikinci planda tutuyorsun dediğimde, neden kadın ve
erkek ayrı oturuyor, neden erkeklerde bekâret sorunu yok dedimde.
Bu davranışlarda bulunan kişiler şöyle cevaplar verirler
genelde, şu büyümüz öyle diyor, veli böyle demiş, seyyid
efendi böyle diyor, şu mezhebin önde geleni böyle demiş, şu
hadis böyle demiş diyor bana, bu kişilerin dayandığı kaynaklar
Kuranı Kerim imiş, bende karşı tarafın beni dinleyeceğini
hissettiğimde diyorum ki, bak bakalım Kurana böyle şeyler geçiyor
mu, veli nemiş, seyyid neymiş, mezhep neymiş, hadis neymiş, yok
böyle şeyler diyorum, ama benim dememe bakma kendin araştırman
gerek diyorum.
Bazı ailede aile içinde ayrımcılık
yapılmak da, bu ayrımcılık bazı adet ve örflerle desteklenmekte
ve doğal bir şeymiş gibi algılanmakta, mesela bir genç erkek
geçe dışarı arkadaşları ile çıkabilirken, genç kadının
(genelde genç kız derler, kadın kız ayrımının nedeni ne?)
arkadaşları ile dışarı gezmeye çıkamıyor... Erkeklere daha
fazla sorumluluk yüklenmekte, erkek soyu devam ettiren kişi olarak
görülmekte, erkek kız kardeşinin namusundan sorumluymuş gibi
sözler söylenmekte.... bunlar ayrımcılıktır. Genç kadının bu
engellenmeler karşısında kalması sonucu sıkıntılar yaşar,
erkekte kaldıramayacağı sorumluluklar yüklendiği için de aynı
sıkıntıları yaşar. İki kişide öfkeli, sinirli bir ruh hali
içinde yaşar, bu durumlar adeta genç erkek ve genç kadının bir
birlerini -insanlar sosyal ortamlarda kendisini de tanır-
tanımamalarına karşı yapılan bir durum gibi geliyor, bu durum
sonucunda birbirlerini -karşı cinsi- tanımayan genç erkek ve genç
kadının ilişkileri sorumlu geçmeye başlayabilir.
Karşılaşılan sorunlara verilen
tepkiler uzun süre sonra adetleri meydana getirir, mesela bir
mahallede genç kadının geçe dışarı arkadaşları ile çıkması
komşular tarafından normal karşılanmıyor diyelim, bu normal
karşılanmayan durum anneye ve babaya iletilmekte diyelim, sonra
genç kadın dışarı çıktığında bu mahalledeki erkekler sözlü
tacizde ve rahatsız edici bakışlarda bulunuyor diyelim, böyle
durumlarla bulunduğum bazı çevrelerde karşılaştım, sonra anne
ve baba genç kadına zarar gelecek endişesi ile tedbir almaya
başlar -soruna çözüm üretmek için kolları sıvar-, burada
aldığı tedbir iki çeşit olabilir biri genç kadının doğasına-
kadınlığına, insanlığına aykırı olarak eve kapatır, sosyal
hayattan dışlar, kadın olduğu belli olmaması için, kafasına
başörtüsü taktırır, uzun çarşaflar giyindirmeye başlar...
bir başka anne ve baba da başta belirttiğim soruna karşı farklı
bir önlem alır (Hiç unutmam, 70 yaşlarında bir kadın bir şey
anlatmıştı (şuan 74 yaşında), bu 70 yaşlarındaki kadının
genç kızı 16 yaşlarında iken geçe eğlencesine gitmiş ve genç
kız orada oyunlar oynamış, eğlenmiş, bu eğlencede bulunan genç
bir erkek ertesi gün genç kadının annesine gelmiş demiş ki
senin kızın akşam çok oynadı demiş, o zaman 40 yaşında olan
kadın demiş ki kızım ne iyi yapmış eğlenmiş, kızdır oynar
demiş, anneye bu sözü eden erkekte şuan 48 yaş çıvarındaymış
ve bir aile kuramamış biriymiş), tedbirlerden biri çevresine
karşı genç kadının durumunu savunacak bu durumdan dolayı
kınanmaktan korkmayacak, bu çevrede bulunan anne ve baba sosyal
ortamda dışlanmaya maruz kalabilir, bu dışlanmaya katlanacak,
dışlanma karşısında kendi gibi hareket edenlerle birliktelikler
kuracaktır, anne ve babanın en zor baş etmesi gereken ise
senelerce bu ortamda bulunmaktan dolayı kafalarında oluşturdukları
inançlarla baş edebilmeleridir, kişiyi belli bir süreden sonra
oluşturdukları inançları onu o yapan şeyler olmaya başlıyor,
çoğu zaman kişiler inançlarını sorgulamadan oluşturuyorlar, ve
belli bir yaştan sonra bu inançları sorgulayacak cesareti de
gösteremiyorlar, değişimden yana olamıyorlar, değişimin belli
bir yaştan sonra sevilmemesinin nedeni de, değişimin
belirsizlikler getirmesi, yeni karşılaşılacak durumun
sonuçlarının nasıl olacağını bilememek endişesi vardır.
Diğer çözüm yolunu seçen aile ise genç erkeklerin sözlü ve
fiziksel tacizine karşı emniyet güçlerini arayaçaktır ve yardım
isteyecektir, bu durumdan şikâyetçi olup çözüm üretmeye
çalışan derneklere başvuracaktır, onlarla hareket edecektir,
mahallede yeterli aydınlatma yok ise aydınlatmayı sağlamak için
belediyeye başvura çaktır ve genç kadının arkadaşları ile
dışarı çıkmasına güvenli bir ortam sağlamaya çalışacaktır.
Olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler zamanla kişiliğimizi
oluşturur ve zamanla da adetlerimizi, çoğunluk aynı tepkileri
vermeye başlarsa kültürü oluşturur, biz nasıl bir kültürü
oluşturmak istiyoruz? Benim oluşturmak istediğim kültür genç
kadınların ve genç erkeklerin tüm önyargılardan uzak, tüm
kısıtlamalardan uzak kişilik oluşumu ve bu kişiliklerin
oluşturduğu birliktelikler ve bu birlikteliklerin sonucunda
oluşacak sağlıklı aile.
Öğrenme bir hayat boyu sürer,
insanlar cevaplar ararlar hayatla ilgili, küçüklükten başlar
daha bu cevap arayışları bazı kişiler zamanla bu arayışlarını
çeşitli nedenlerle yitirirler veya her şeye bir kulp bulmaya
alışırlar. Çocuk, anne ve babasından birçok bilgi edinir, anne
ve baba çocuklarını çoğunlukla kendi istedikleri gibi yetiştirme
eğilimindedir, bazı anne ve baba kendi hayatlarından şikayet
ettikleri halde çocuklarının hayatlarına şekil vermeye
çalışırlar neden böyle yaparlar, hayata kendilerinden bir miras
bırakmaya mı çalışmaktadır, yoksa kendi tecrübe ettikleri
hayattan başka hayatları var olamayaçağınımı düşünmekteler.
Bazı anne ve babalarda veya aile büyükleri çocuklarını
bulundukları çevreye uyum sağlayacak kişiler olarak yetiştirmeye
çalışırlar, bunu yaparken söyle bir gerekçe öne sürerler,
toplumdan dışlanma çocuğum, herkesin gittiği yoldan git, burada
çocuğunu koruma çabası vardır, ama herkesin kendi yaşamını
oluşturmak gibi bir isteği/arzusu olduğunu bilmezler. Herkes kendi
yaptığından sorumlu ise herkes de kendi yaşamını serbestçe
oluştura bilmeli, kendi özgürlüğünü bir başkasına
devretmemeli kişi (kendi seçimlerini yapmak kişiyi devamlı
kaygıya düşürür ama bir başkasının kendi adına verdiği
karardan ötürü yanlışa düşmesi sonucu duyacağı kaygı iki
kat olur diye düşünüyorum, birisinin başkası yerine verdiği
kararın sorumluluğu alması da büyük bir yüktür).
Ben baba olmadığım için çocuk
büyütürken nasıl duygular içinde olurum bilemiyorum ama düşüncem
çocuğun en temel gereksinmesi olan sevgiyi koşulsuz, karşılıksız,
karşılaştırma yapmaksızın vermeye çalışacağım,
gerçekleştiremediğim hayallerimi çocuk üzerinde gerçekleştirmeye
çalışmayacağım. Şöyle bir duruma maruz bırakmayaçağım
çocuğumu; herkes kendi gelişimi içinde alabildiği sorumluluklar
çerçevesinde sorumluluk alır. Bazı kişiler vardır ki,
çocuklarını fazla bir sorumluluk almaya koşullandırırlar,
mesela bakan olan bir babanın çocuğunun da bakan olması
beklenebiliyor, çocuk bir marangozhanede çalıştığında ve işe
gidip gelen ailesi ile vakit geçirmekten hoşlanan bir insan olması
küçümsenmekte, bakan olma sorumluluğunu alamayan kişi zorla
bakan olduğunda bu kişi bu mesleğin verdiği sorumluluk altında
ezilmeye başlar, görevin verdiği gereksinmeleri yapamaz ise ve
görevin gerekliliklerini taşıyamaz ise hayatı bir trajediye
dönüşür. Ben böyle durumlar içine sokmayacağım çocuğumu,
şiddetten uzak bir aile sağlamaya, kendini tanıması için ve
çocuğun değerlerinin serbestçe oluşmasını sağlayacak ortamı
yaratmaya çalışacağım.
Anne, baba veya aileyi kimler
oluşturmuş ise çocuklarına karşı laik olmalıdır, çünkü
böyle olunduğunda kişi serbestçe sorgulayarak kendi inancını en
iyi şekilde seçer, anne ve babasının inançlarını benimsemek
zorunda bırakılmamalı, sırf anne ve babası istediği diye
oluşturduğu inançlar sorgulanmadan alındığı için yanlış
alınma ihtimali vardır, inançları öylesine oluşmuştur, veya
inançları, düşünceleri oluşurken anne, baba veya aileyi kimler
oluşturmuş ise bunların baskısı altında oluşan inanç güçlünün
altında oluşan inanç, çocuğun daha sonraki hayatında da güçlü
olana itaat anlayışı gelişebilir, güç değiştiğinde fikirde
değişir, bu hayatı anlamsız bir şekilde yaşamaya neden olur,
kişi kendi kişiliğini bir türlü oluşturamaz. Soyut kavramları
anlama yaşına gelmeyen çocuklara, bazı anne ve babalar
çocuklarına kendi istemedikleri davranışlara engel olmak için,
şöyle söylemlerde bulunduklarına tanık oldum, günah oğlum,
haram bu oğlum, Allah cezalandırır bak oğlum gibi şeyler
diyorlar, bu çok açımasız bir davranış geliyor bana. Ergenlik
yaşına gelmiş çocuğuna, her anne ve baba şöyle diyebilmeli:
her edindiğin bilgiyi sorgula bu anne ve babandan gelse bile, anne
ve baban hatalı davrandı ise söylemekten çekinme, çünkü biz de
kendimizi, hayatı anlama peşindeyiz, bir ömür boyu süren anlam
arama mücadelesi içindeyiz, her şeyi bilemeyiz diyebilmeli. Böyle
bir davranış çocuğun ileriki yaşamında hataya düşme
olasılığını azaltır, kolayca şarlatanların eline düşmez,
itaatkâr bir çocuk ileriki yaşamında sıkıntılar çekebilir,
hakkını arayamaz, her denene inanabilir. Bu durumdan şöyle bir
sonuç çıkarabilirim, bir ülkede aile yaşamı nasıl ise, ülke
yönetimi de o şekilde oluşur.
Ailede birlikte bir şeylerin
paylaşılması ne güzeldir, birlikte paylaşılan duygular, bir
birine destek olmak ne güzeldir, insan zaman zaman güçsüz duruma
düşmekte, düştüğünde kalkması için ailesinin destek çıkması
ne güzeldir, kişinin kendini yalnız hissetmemesi, bir yere ait
olduğunu hissetmesi ne güzeldir. Ailede yaşayanlar sanki hepsi bir
kişiymiş gibi davranmaya başladıklarında sıkıntılar meydana
geliyor, bir birinin yerine karar almalar gibi... ailede kişi
bireysellini yitirmemeli, kişilerin kendi fikirleri olduğunu ve
kişilerin kendi doğruları olduğunu ailede yaşayanlar bilmeli,
bunu böyle kabul etmeli. Kişiler de güzel duygular için,
doğrularından, tarafsız bakış açılarını kaybetmeden
yaşamlarını aile içinde sürdürmelidirler, ailedeki kişiler bu
durumu desteklemelidir.
Bazı anne ve babalar çocuklarına
daha küçüklükten iki yüzlülüğü gösteriyorlar, anne ve
babalar çocuklarına evde farklı davranıyor, akraba eş dost
arasında farklı davranıyorlar, aynı olayı iki yerde farklı
sergiliyorlar ve böyle davranmaları gerektiğini çocuklarına da
söylüyorlar ve bazı anne ve babalar çocukları haksız olsa bile
çocukları oldukları için çevreye karşı çocuklarını
desteklerler, bu durumun şöyle bir olumsuzluğu olabilir; çocuk
büyüdüğünde hep ben haklıyım demeye başlayabilir. Bu annenin
gösterdiği sevgi değildir, sevgide ayrımcılık yoktur
-gerçekleri göstermek vardır- iki yüzlülük yoktur.
Şu durumu dikkat çekmek istiyorum,
genellikle anneler çocuklarına çok düşkün olurlar -annelerin
çok yoğun olarak verdikleri inanılmaz bir emek vardır, bundan
dolayımıdır- özellikle anneler çocuklarının küçük
düşürülmesinden, aşağılanmasından, çocuklarının bir işe
yaramadığını görmek anneleri çok üzüyor, çocukları yüzünden
hiç bir anne suçlanmamalı, bu durum annelere çok ağır gelmekte,
büyük bir çelişki yaşarlar içlerinde, yaşanan çelişkiler
psikolojik rahatsızlıkların baş göstermesine neden olabilir.
Aile fertleri seneler içerisinde
çeşitli görevler üstlenirler, çeşitli roller alırlar, anne ve
baba çocuğu için belli bir yaşta emek sarfeder, sonra çocuk
büyüdüğünde anne ve babası sağ ise o anne ve babası için bir
emek sarfeder. Genelde anne ve baba çocuğuna nasıl davrandı ise
çocukluğunda ve gençliğinde çocukta büyüdüğünde öyle
davranıyor anne ve babasına. 65 yaşından sonra ki kişilere yaşlı
deniyor, ama ben şunu gördüm çoğunlukla 50 yaşlarına gelen
kişiler kendilerine yaşlandık artık gibi şeyler diyorlar
-belkide bunu hayattan bıktıkları için veya sorumluluklarını
hafifletmek için diyorlar- bu kişilerin çocukları da bu durumu
destekliyorlar -onlarda anne ve babasının kendi hayatlarına fazla
karışmasını istemediklerinden diyorlar- yaşlılar bir köşede
otursun sesini çıkarmasın fazla, yemek yapabiliyorsa yapsın,
torun varsa baksın, hayattan elini ayağını çekmeye başlıyor
çoğu 50 - 60 yaşlarında ki kişiler sosyalliklerini tamamen
yitirmeye başlıyorlar.
google Türkiye de görsellerde şöyle
bir arama yaptım, "yaşlı/yaşlılar/yaşlı insan"
yazdım resimlere baktığımda buruşmuş yüzler yalnız başına
kişiler, hüzünlü yüzler gördüm, sonra google İngiliz de
görsellerde arama yaptım, "old/old people" yazdım daha
sosyal ortamlarda çekilmiş resimler, gülen yüzler, iş başında
kişiler, elele erkek ve kadın, yürüyüş yapan kişiler gördüm.
İnsan bedenen güçsüz bir duruma
düşmeye başlar, beyin bu duruma paralel bir düşüş göstermez,
yaşlı kişinin anlaması asla düşmez, 27 yaşında bir genç yeni
bir konuyu bir kere okumakta anlar ve bu okumayı yarım saate yapsın
diyelim, 65 yaşında ki kişide iki üç okumada anlayabilir ve bu
okumayı bir saate yapabilir. ama anlamada sorun yoktur. yaşlılarda
anlama sorunu var diyorsak bu sakat bir düşüncedir. Ben insanın
yaşlandıkça beyninin daha iyi şekillendiğine veya beyninin
yaşlandıkça daha çok karıştığına inanıyorum -iki uçlu bir
durum var burada- yaşlandıkça kendi bütünlüğünü daha iyi
tamamlama imkanı vardır kişinin.
Duran Aydoğmuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder