Bilgi
üzerine.
Bu
yazıda, kendi hayatımdan yola çıkarak; bilginin algılanışına,
bilginin edinme yollarına. Doğru bilgi var ise, doğru bilgiye
ulaşma peşinde koşan insanların yapması gerekenlere değineçeğim.
Doğru bilgi için nelerden vaz geçilmeli, niçin doğru bilgi.Yanlı
bilginin nedenlerine değineçeğim. Bilginin tanımına, bilginin
kullanımına değinmeye çalışaçağım.
Aileden,
okuldan ve çevremden edindiğim bilgiler ile belli bir yaşa kadar
düşüncelerimi ve davranışlarımı oluşturdum.
İlk
başta aileden edindim bilgiler ile hayata bakışımı oluşturdum.
Bir çok davranışımı oluştururken annemde ve babamda ki
davranışları bire bir kendime kopyalamışım, bunu yaparken
bilinçli bir şekilde yapmadım, annem kendinde görmekten
hoşlanmadığı davranışları bile bana bilinçsiz şekilde
öğretmiş.
İlk
okula Bulgaristan da başladım, dördüncü sınıfa kadar
Bulgaristan da okudum, Bulgaristan da okurken edindiğim bilgiler tam
olarak nelerdi bilmiyorum şuan, Bulgaristan da sınıfı zorla geçen
bir öğrenciydim, Türkiye ye geldiğimde dördüncü sınıftan
başladım, burada da sınıfı zorla geçen bir öğrenci oldum
-Bulgaristan da ve Türk iyede sınıfı geçmemde annemin
öğretmenler üzerindeki etkisi oldu- (Anneme şimdi soruyorum neden
beni sınıfta bırakmalarına izin vermedin, sınıfta kalmalıydım
diyorum, annem sınıfta kalan çocukları hepten düşük görüyorlar
dedi, bence benim sınıfta kalmamam için uğraş vermesinin
nedeni, anne ve babamın saygınlık kaybetme kaygısı idi) Lise
birde bile sınıfı geçmemde anne ve babamın etkisi oldu.
Okulda
edindiğim bilgiler bana çok boş geliyordu herhalde, veya edindiğim
bilgilerin hiç değerini anlamadım, bir çok bilgiyi ezberleyerek
aldım. Meslek lisesinde öğrenim görürken, şunu söylerdim,
öğrenmeye çalıştığım mesleği yapmayacağım diye diye liseyi
bitirdim -şuan o mesleği icra etmiyorum-
Genelde
aile çevresinde büyüdüm, dışarı çok açık bir aile yapımız
olmadı, enişte, dayı, teyze, hala, ve onları çocuklarının
olduğu bir aile çevresi oldu, bu aile çevresi de bana hayata
bakışları konusunda bir şeyler anlattılar, herkes kendi yaşadığı
hayatı anlatıyordu, ve kendi yaşadığı hayat doğru
imiş izlenimi veriyordu.
Ailemin
hep şöyle bir isteği vardı; benim iyi bir eğitim almam, bu istek
şüphesiz çok güzeldi -şuan edindiğim bilgiler onları rahatsız
etse de-. Okuma ve yazma öğreten öğretmenlerimin davranışları
çok güzeldi, çevremin bana hayat görüşlerini paylaşmaları
güzeldi. Ama burada hep eksik olan bir şeyler vardı.
İnsanlar
fiziksel, sosyal, psikolojik ve bilgi/anlama ihtiyacı içinde olan
varlıklardır, bunlar bir birine bağlı olan şeylerdir, birinde
yaşanan sıkıntılar diğerinde de kendini değişik şekillerde
gösterir. İhtiyaçlarımızı tam karşıladığımızda sağlıklı
kişiler olabiliyoruz. Bilgi ihtiyacını karşılamak için çoğu
zaman kulaktan dolma kalıplaşmış tutumlar ve hurafelerle
karşılamaya çalışırız. Diğer ihtiyaçlarda olduğu gibi
-fiziksel ihtiyaçlarımızdan yemek ihtiyacını karşılamak için,
ya çalışırız ya da çalarız.- Bilgi ihtiyacını da iyi bir
şekilde karşılamak gerek, çalmak nasıl bizi kötü sonuçlara
götürüyorsa, kulaktan dolma kalıplaşmış tutumlar ve
hurafelerde bizi kötü sonuçlara götürür.
Sağlıklı
bilginin yollarını düşünmeye çalışalım şimdi.
Ilk
başta bilgiyi felsefi açıdan biraz kurçalayalım.
Kendimizi,
insanları ve hayatı gördüklerimiz kadarıyla mı bilebiliyoruz,
tecrübe ettiğimiz deneyimlerimiz kadarıylamı, hayatı ve
insanları algılıyoruz. Yoksa bazı kişilerin dedikleri gibi
sezgilerimizlemi olayları anlayabiliyoruz, ben kendimde böyle
birşey görmüyorum, sezgiler daha önce tecrübelerimiz sonucu
yaptığımız keskin çıkarımlar gibi. Bazıları ise kalb, gönül
gibi şeylerle olayları algılayabiliriz diyorlar. Bilginin sınırını
çizmekte nasıl bir kriter alaçağız. Doğru bilginin kaynağı
varmıdır yokmuduru bilmiyorum, doğru bilginin kaynağını bir çok
kişi farklı kriterlere göre değerlendirme yaparak açıklıyor;
bazıları tutarlılık diyor, bazıları yararlı olmayı diyor...
bu sorulara herkezin bir cevabı var elbette, ve bu verdikleri
cevaplara göre de hayata bakışları oluşuyor. Ben bu sorulara net
cevaplarım yok.
Okullar
kişilerin benliklerini oluşturmaları için rahat, baskından uzak,
en iyi karar alabilmeleri için ortamlar yaratmalı, düşünmeyi
öğretmeleri gerek. Bunlar yaratıldığında bilgi alımı sağlıklı
olabiliyor, kişilikler iyi gelişebiliyor. Mesela okulda şu durum
bana öğretilmedi; hatalar yaptığımda bu hataların farkına
varmak ve hatamı kabul etmek, bu hatayı düzeltmek
için uğraş vermeyi öğretmeliydi, çünkü her geçen
zaman hataları ve yanlışları kabullenmeyi zorlaştırır. - Kendi
kişiliğini sorgulama, gençlikte veya orta yaşlarda daha rahat
olabiliyor, orta yaştan sonra kendi kişiliği üzerine sorgulama
yapmak ve bu sorgulama sonucunda, gerekirse değişimde bulunmak çok
zordur, çünkü; orta yaşa kadar edindiğimiz bilgiler sonucunda
oluşturduğumuz hayatın yanlış olduğunu kabul etmek kişiye acı
verir, edindiği hayat görüşü çerçevesinde oluşturduğu
çevreninde değiştirilmesi gerekebilir, ve önünde yeni bir hayata
bakış oluşturacak kadar süre kalmadığını düşünen kişi,
kendini değişime kapatır, ve olduğu durumu kabul eder.-
Hatalarımı kabul etmeye başladığımda, ve bunları düzeltmeye
başladığımda benim kendime güvenimi getirmeye başladı.
Hataların olması doğaldı - ailemde benim hatasız olmam gerektiği
öğretilmişti- okullarda hata yaptığımda ve yanlış yaptığımda,
hatamı kabullenecek ve yanlışımı anlayacak cesaret verilmemişti.
İki ortamda da hemen olumsuz eleştiriler, kınamalar geliyordu.
Birde değerlendirmeleri neye göre yaptıklarını söylemeden
yargılamalar oluyordu, bu ortamda hatalarımı ve yanlışlarımı
örtmek için çeşitli oyunlar -savunma mekanizmaları/korunma
mekanizmaları geliştiriyordum. Okullar ve aile bu şekilde
davranmamalı.
Çevre
ise kendi değerini benim üzerinden yükseltmek için, beni hiç
düşünmeden, beni küçük düşürerek kendilerini yükseltmeye
çalışıyordu.
Ailede
edindiğim bilgiler; Çevrenin genel doğrularıydı, bu genel
doğrular/ortak duyu/sağduyu genelde çok sorgulanmadan
oluşturulmuş, iyi bir doğrulamadan geçemeden oluşmuş, çok
tutarlı olmayan, genelde duygulara hitap eden bilgilerdir. Bunun
böyle olduğunu fark etmem 24 yaş civarlarında oldu herhalde, bunu
fark etmemde çeşitli bilim adamlarının bilimsel bilgiyle edindi
bilgileri okumamla oldu, ama bu bilimsel bilgileri alma aşamasına
nasıl geldim, nasıl değişime karar verdim, nasıl yeni bir bilgi
alma ihtiyacı hissettim, edindiğim eski bilgiler neden bana yeterli
gelmedi. Yeni bilgiler almama hayatımda yaşadığım
tutarsızlıklar, kaygılar ve belirsizlikler neden olmuştu.
Ben
kendi inandığım doğruları sorgulamaya, ailemin inandığı
doğruları, çevremin inandığı doğruları sorgulamaya
başladığımda, bu sorgulamadan ailem ve çevrem rahatsız olmaya
başladı, ben kendim de edindiğim yeni bilgiler ile eski edindiğim
bilgiler arasında kalmaya başladım, yeni edindiğim bilgileri
hayata geçirmeye başladığımda yeni sıkıntılar ortaya çıkmaya
başladı, bu yeni düşüncelerimi söylemeye
başladığımda yalnız kalmaya başladım, tepkiler
almaya başladım, ama bu bilgi alışını ya durduracaktım ya da
yeni bilgi aldığımda yaşadığım kaygıya katlanacak ve yeni
sorgulamalara devam edecektim, iyide ne içindi bunca sorgulama, ve
her kendi inandığım doğruların aslında doğru olmadığını
anladığımda, beni var eden bu eski bilgiler, benim hayatımı
oluşturmuştu; arkadaşlarımı, çevremi bu bilgiler sonucunda
oluşturduğum hayat anlayışına göre oluşturmuştum, bu bilgiler
beni var eden şeylerdi, bu beni var eden bilgileri sorgulamaya
başladığımda, edindiğim bilgilerin çok ta gerçekçi olmadığını
gördüğümde kendimi çok kötü hissediyordum ve bu durum bende
bir gerilim yaratıyordu, sinirli oluyordum... Niye kendimi bu kadar
kaygıya ve yalnızlığa itiyordum -eskiden çevremden ve
ailemden daha çok saygı görüyordum,
kendimi yalnız hissetmiyordum- bunun nedeni, beni
tutarsızlıkların rahatsız etmiş olması idi, çelişkilerle
yaşamak beni rahatsız ediyordu, katılaşmış tutumlar insanlara
sıkıntılar yaratıyordu. kendi içimde çeşitli kaygılar
yaşıyordum ve bu yaşadığım kaygılar sonucunda kendi benliğimi
korumak için çeşitli sahte benlikler yaratmıştım. Bu sahte
benlikler uzun sürede kişiyi daha da sıkıntılara sokmakta
olduğunu gördüğümde bunlardan vaz geçmeliyim dedim.
Her
telden bilgiler almaya başladığımda, bazı sıkıntılar yaşadım,
çeşitli kitaplar okumaya başladığımda, her okuduğum kitabı
doğru olarak anlıyor ve hiç bir eleştirel ve sistematik bilgi
alışına tabi tutmuyordum, okuduğum bilgileri okulda öğrendiğim
gibi öğreniyordum – hiç bir bilgiyi işleme tabi tutmuyordum,
ezberliyordum sadece, veya yazarların düşünceleri sanki benim
düşüncelerim imiş gibi konuşuyordum, bu durum davranışlarımda
bir değişme getirmiyordu. Bilgi alımını -okulda edindiğim
bilgileri öğrenmiyordum, sadece belli bir süre için alıyordum,
bir bilgiyi almak öğrenmek değil ya, öğrenme aşamalarından hiç
geçirmiyordum bilgileri- dağınık bir şekilde alıyordum, bir
bilgi alımına nerden başlanmalı onu da bilmiyordum.
Belli
düşünce faaliyeti gelişmeden, zihinsel faaliyet aktif olmadan
bazı eğitim sistemlerinde kişilere bilgiler aktarılmakta.
Düşünceler hiç sorgulanmadan aktarılmakta, soru sorma belli bir
ahlak çerçevesinde olmakta, sorgulama sadece edinilmesi gereken
bilgi yönünde olmakta, yanıtlar bu yönde olmakta, zaten her
sorunun yanıtı önceden hazırdır, hiç zihinsel faaliyete
bulunmaya gerek duyulmaz. Bazı ailelerde de belli kavramları anlama
yaşına gelmeyen çocuklara bu kavaramlar öğretilmeye çalışılıyor
bu yanlış bir şeydir.
Bir
eğitim sistemi özgürlüğün tadını vermeli kişilere, insanlık
onuru öğretilmeli, soruların tüm yanıtlara açık olduğunu ve
tartışmanın alabildiğine gidebilmesini, ve yanıtların ne sonuç
verirse versin sürdürülmesi sağlanmalı.
Ailemde
bana bazı inançları benimsemem gerektiği öğretildi, hiç bir
sorgulama yapmadan bilgileri ediniyordum, bu bilgiler çeşitli hayat
görüşleri ile ilgiliydi, okulda da bana bilgilerin doğruluğu
yanlışlığı konusunda nasıl bir eleştirel bakış açısı
getirileceği öğretilmemişti. Okulda bana sorgulama cesareti de
verilmemişti, koşulsuz bilgiye itat etmem öğretilmişti-.
Bilgi
alımında nelere dikkat edilmeliydi, çok okumak gerçekçi bir
bilgi alımını sağlamıyordu şüphesiz.
Bilgiyi
hiç bir işleme tutmayan kişiler (birinci ve ikinci el kaynakları
ayırt etmeden, varsayımları, fikirleri , yorum ile gerçek
bilgiyi, ve iddiaları ayır etmeden, okuduğu konunun o bilim
dalının neresinde yer aldığına bakmadan, çok kitap okuyan
insanları gözlemledim), okuyarak, sorgulamadan edindikleri
bilgileri destekleyici yeni bilgiler alıyorlardı, sadece kendi
inançlarını destekliyeçek bilgileri alıyorlardı.
Bunlar
bu bilgi alımını yaparken bunu bilinçli mi yapıyordu yoksa
bilimsel bir bilgi alış aşamalarını bilmediğinden dolayımı
yapıyordu.
Bilinçli
yapanlar;
Gerçekliğe
saygısı olmayan kişilerdir. -gerçek gerçektir, bu gerçek beni
sıkıntılara düşürse bile bunu kabul etmesini bilmeli insan,
şöyle bir durum var ki bunu açıklamalıyım, kişilik zayıflaması
olan bir kişi, hayır demesini bilmez, kişilik zayıflamasının
nedenleri kaygılar sonucunda oluşan sıkıntılara karşı bireyin
geliştirmiş olduğu bir savunma düzeneğidir, kişi sevilmek için
karşısındaki insanların isteklerine ve görüşlerine göre
davranır, gerçekler bazen söylendiğinde kişinin sevilmemesine
neden olur, bu kişilik zayıflaması olan kişiler gerçekliğe
saygı ile sevilmek arasında kalır-.
Bir
yere bağımlı olup, çıkar peşinde koşan, yaranma peşinde koşan
insanlar -bir keresinde 47 yaşlarında tanıdığım biri bana şöyle
bir şey demişti: paran oldun mu insanlar senin söylediklerini
dinlerler, yalan yanlış konuşsan bile, bu çevrede para güçtür,
bir başka çevrede bir başka şey güçtür, seyyidler, şeyhler de
bu parası olan kişi gibi dinlenir, burada dinleyenlerin ortak
noktası, bu kişilerin yanında olduklarında kendilerininde değerli
olacakları, saygınlık görecekleri, güçlü görünmek
istemeleri, bir fayda görecekleri beklentisi içinde olmalarıdır-.
Ün
ve makam peşinde olan insanlardır.
Bilinçli
yapmayanların, yanlışa düştükleri noktalar ise şunlar
olabilir;
Katılaşmış
bir şekilde bir fikre inanmaları.
Bir
mezhebe bağımlı olmaları.
Bilgi
kaynaklarını birinci elden edinmemeleri -rivayetlere ve nakil
şeklinde sözlü anlatımlara inanmaları-.
Arzularına
göre hareket etmeleri.
Doğru
bilginin peşinde olanlar da şunu bilir,
Bilimsel
bilgi alımının her şeyden önce bir kafa disiplini
gerektirdiğinin bilinçindedir.Kaygı ve korkuları ağır basan
kişilerden bu disiplini göstermelerini beklemek zordur (kaygı ve
korku, karar verme ... ile ilgili yazıma bakabilirsiniz).
Gerçeğe
saygılıdır -edindiğin yeni bilgiler eski bilgilerine ters düşse
de, yeni edindiği bilgi doğru ise bunu kabul etmesini bilir-.
Değer
ve saygı kaybetmekten kaygılanmaz, değer ve saygı kaybederim
düşüncesiyle fikirlerini oluşturmaz. Yalnız kalmaktan
kaygılansada ve çevresine aykırı düşeçeğini bilse bile
edindiği bilgiyi tarafsız bir şekilde değerlendirmeye tutar.
Yargılarında
tutarlı ve ihtiyatlı davranmasını bilir -düşüncelerini bir güç
altında kalarak oluşturmaz ve değiştirmezde. kolay çıkarımlarda
bulunmaktan, ve genellemelerden kaçınır- düşüncelerine
sorumluluk anlayışını getirmesini bilir –.
Bilgi
edindiği konu hakkında bilinç oluşturur -Bir konu hakkında
bilinç oluşturmaya çalışan kişi, o konuya farklı noktalardan
yaklaşır, o konu hakkında yazılmış metinleri okur, o konu
hakkında kendi konumunu belirler, o konuyu detaylıca inceler ve o
konu hakkında fikirler yürütmeye başlar-
Düşüncelerine
karşı sorumlu olan kişi yanlış bir bilgiden söz ettiğinde ve
sonucunda hatalı durumlar ortaya çıktığında bu durumu düzeltmek
için çalışan kişidir, kendi benliğini ön planda tutmaz,
düşüncelerinden ötürü bir başkasını sorumlu tutmaz.
Duran Aydoğmuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder