Üç yıl önce Medya üzerine
eğilmeye başladım, bu eğilmeye başlamamda hangi nedenler tam
olarak etkili oldu bilemiyorum ama. Ulusal çapta yayın yapan
kanallara bakan, haberleri takip eden biri idim, ulusal çapta yayın
yapan gazetelerin köşe yazıları okuyan biriydim. Buralarda
tutarsızlıklar görmeye başladım, sonraları haberlerin bir çoğu
gerçekten beni bilgilendirmiyordu. Medya üzerine eğilmem böyle
başladı sayılır.
Şöyle bir parantez açayım burada.
Tam da bügünlerde olan olan olaylar, insanı medya üzerine
düşünmeye itebilir, ve ileriki zamanlarda medya ile ilgili nasıl
düzenlemeler yapılmalı gibi bir soru sorma gereği duyabilir veya
medya sağlıklı bir yapıya nasıl kavuşabilir gibi sorular
insanların kafasına bu günlerde gelebilir. Bunu neden böyle
diyorum, Çünkü insaların hayatlarında terslikler, içlerinde
çatışmalar, belirsizliklerin artması, tutarsızlıkları fark
ettiklerinde kendi hayatlarını sorgulama gereği duyabiliyorlar, bu
durumların sonucunda oluşan kaygılar, insanlar hayatlarını
yeniden gözden geçirmek için olumlu olabiliyor. Bu durumu
düşünerekten insanların bir çoğunun medya üzerine düşünmeye
gidebileçeklerini düşünüyorum insanların.
Ben de şimdi burada düşünmek
isteyenlere, bu konu üzerinde düşünmüş biri olarak
düşüncelerimi aktarmaya çalışaçağım. Düşüncelerimi
aktararak konu hakkında farkındalık yaratmaya çalışaçağım.
(Şunu belirteyim, bu yazıdıklarımı okuyanlar benim
düşüncelerimin izlerini takip edeceklerdir. Herkez kendi içinde
benim izlediğim yolu izlemesi gerek, yoksa sadece benim
düşüncelerimi okumuş olaçaksınız – her kez kendi düşünce
sürecini yaşamalı-. Ben bu düşünmeyi şu örneğe çok
benzetiyorum. Dağınık halde bulunan bir pazılı yapar gibi
oluşturdum, bazen bazılın bir yerindeki bir parçayı aldım çok
başka yere koydum, bazen pazıldaki bir parçayı nereye koyaçağımı
düşündüm, bazen pazılın nasıl bir şekil olabileçeğini
düşündüm, aşağıda yazaçaklarım nasıl pazıl olduğunu
ortaya koyaçak, bakalım pazılı nasıl bulaçaksınız.
Ben şöyle bir yol izleyerek başladım
düşünmeye, haberlerdeki tutarsızlıkları gördükten sonra Medya
üzerine çeşitli kitaplar okudum, Medyayı farklı açılardan
incelemiş araştırma yazıları okudum. Medyaya bakışım,
gazeteleri inceleyişimde değişmeler başladı. Kişilerin haber
kaynaklarına bakışını gözlemledim, haber kaynaklarını
değerlendirmesini, haberlerin toplum üzerindeki etkisini
gözlemledim.
Şimdi günümüz medyasını ve
günümüz insan ilişkilerini ve toplumun genel yapısını
düşünerek aşağıdaki hikayeyi yazdım -aşağıdaki yazı,
hikayenin konusu sayılır-. Hikaye yazarak başlamanın daha iyi
olaçağını düşündüm.
Hikayenin konusu şöyle;
Gazetenin, televizyonun, internetin,
radyonun ve benzeri iletişim araçlarının olmadığını düşünün
ve 500 kişiden oluşan bir topluluk olduğunu düşünün ve bu
topluluk diğer topluluklarla neredeyse hiç iletişime girmediğini
düşünün, bu toplulukta insanlar ihtiyaçlarını karşılamak
için tarlada çalışmakta, normal ibadet edeçekleri yerleri var,
toplanma, eğlenme yerleri var diyelim, bu kişilerin bir birinden
haberdarlar. Bu toplulukta sözlü olarak bir biri hakkında bilgi
edinmekteler. Herşey sıradan giderken birgün bu köye dışarıdan
bir kişi geliyor, bu kişi çok güzel genç bekar bir kız, nerden
geldiği belli değil -bir belirsizlik var- ve bu kız bu topluluğun
kaldığı yerde kalmak istiyor – neden kalmak istiyor belirsiz- bu
kız nerede kalaçak -bu olayın çözülmesi gerek- sonra bu kızın
bu toplulukta bir yer edinmesi için sosyal roller içine girmesi
gerek. Bu kızın geçmişi hakkında belirsizlik olduğu için
-insanlar belirsizlik durumlarından hoşlanmadıkları için hemen
bir tanım vermeye gidebiliyorlar- ve kendisini hiç
tanımadıklarından bu kız hakkında kulaktan kulağa haberler
yayılmaya başlıyor. Köyün diğer bekar kızlarıda bu kızı
kıskanıyor. Bu kız bu toplumun davranışlarına giyimiyle ve
davranışlarıyla hiç uyum sağlamıyor -onun yetiştiği
topluluğun giyimine ve davranışlarına uyum sağlamıştı-
ahlakçılar var bu toplumda da. Işte bu kız bir olay ve bu olay
karşısında bu topluluk nasıl tavır alaçak, nasıl bu kız
hakkında bilgi sahibi olacak, bu toplum yoğun olarak çalışan bir
toplum, kız hakkında bilgi sahibi olmak için ayrı bir zaman
ayıramayaçak kadar meşgüller işleriyle, köylüler kendi
yerlerine bu işi yapaçak dört kişi seçiyorlar -seçtikleri
kişilerden biri köyün bekar kızlarından, biri ahlakçılardan,
biri köyün genç delikanlısı, biride köyün fakir ve diğer
toplulukları merak ettiği için gezmiş biri-. Bu kişiler çeşitli
kaynaklardan bilgi topluyorlar, kızla iletişime giriyorlar, kızın
geldiği yeri araştırıyorlar, kızın geçmişine ulaşmaya
çalışıyorlar, hepside hemen hemen aynı bilgilere ulaşıyorlar.
Şimdi bu toplumda yaşayan kişilerin
tutumlarından bahsedeyim. Beş sınıfa ayırabiliriz buradaki
kişilerin tutumlarını.
Bazı kişiler aynı ailede yaşayan
kişilerin duygularından, isteklerinden bile habersiz şekilde
yaşayıp gitmektedirler, hemen hemen herşeye karşı
duyarsızdırlar.
Başka bir tutum ise ailesindekilerin
dugularından, isteklerinden, sorunlarından bir nebze haberdardır,
ama duyamazlıktan, görmemezlikten gelirler - görmek duymak onları
bazı konularda rahatsız edeçektir, o yüzden duymazlar görmezler-.
Bazı kişilerin tutumları ise
ailesinde, çevresinde olan olaylara karşı tepki vermekte hep
tereddütlüdürler, bunların kaygı ve korkuları vardır.
Bir takım kişilerin tutumları ise
herşeyin farkında olup, her gerektiğinde de tepkisini ortaya
koyabilen, sağırlığı, dilsizliği, görmemezliği
seçmemişlerdir, olaylara karşı tutumları nettir, korkuları ve
kaygıları çok azdır, bu kişiler toplumu için çalışmayı
seçmişlerdir, seçerken ise birşeyleri değiştirmek
istemektedirler.
Bazı kişilerin tutumları ise -çok
çok azınlıkta bir grubun- ailesinde, çevresinde, toplumunda
yaşanan olayların farkında, herşeye rağmen doğru bilginin
peşinde, mücadele etme yöntemlerini biliyorlar, bir önceki
saydığım kişilerle buraya kadar benzer, ama bu gruptaki kişiler
hiç birşeyin değişmeyeçeğini bildiği halde, mücadelesini
vermekteler, bunlar insanlardan birşey peklememekte, hayal
kırıklıkları gibi şeyler yaşamamakta, insanlığı iyi
tanımakta.
Olay hakkında araştırmaları
tamamlayan ve hemen hemen aynı sonuclara ulaşan dört kişi, elde
ettiği bilgileri köyün meydan gibi bir yerinde açıklamaya
başlıyorlar. Bekar kız edindiği bilgileri kendi süzgeçinden
geçirerek anlatıyor, köye yeni gelen kızı kendine rakip gördüğü
için kızı köyden gitmesi gerektiği şeklinde konuşuyor.
Ahlakçılarda kızın bulundukları toplumda ahlakın bozulaçağı
düşüncesi ile kızın köyden gitmesini istiyorlar. Genç
delikanlı ise kızın köyde kalması için bir konuşma yapıyor,
genç erkek kızla pazarlık yapmış, cinsel yönden bir beklentisi
var genç erkeğin. Fakir delikanlı ve merak için diğer yerleri
gezen kişi ise kızın ona maddi yönden ve onun merakını
gidereçek şekilde gezmesi için olanaklar yaratmayı vaad ettiği
için, edindiği bilgileri yorumlarken kızın köyde kalması
yönünde olur. Şimdi burada halk nasıl karar verecek, iki kişi
gitsin dedi, iki kişi kalsın dedi, halktan bazı kişiler bu olayı
umursamayaçaktır, bir çoğu ise daha önce duygusal bir bağ ile
bağlı oldukları kişinin görüşünü benimseyeçektir, veya daha
önce deneyimlerinden etkilenerek karar vereçektir, bazısı ise
kalmasında veya gitmesinde grup içinde kendi konumuna bir fayda
sağlayaçaksa kalması gerekiyor, faydası yok ise gitsin yönünde
karar vereçektir. Küçük bir grup ise kendi toplum içindeki
çıkarını, kendi duygusal bağını düşünmeden, değer görme,
yalnız kalma gibi şeyleri düşünmeden inandığı doğru değer
için, olayı sorgulayaçak, araştıraçak ve kendi vardığı
kararda ikna olduktan sonra topluma anlatmaya çalışaçaktır, bu
küçük gruptaki kişilerden bir grup birşeyleri değiştirmeye
odaklanaçaktır ve değişmediğini gördüğünde mücadeleden
vazgeçecektir, bu grubun içindeki diğer küçük grup ise
değiştirmeye çalışmadan inandığı doğruları söylemeye devam
edeçektir.
Bu hikayenin konusu bu, burada olanları
günümüz için düşünelim.
Medyanın benim kafamdaki tanımı
şöyle;
Insanların bir birinden haberdar
olma, insanların beklentilerini ve isteklerini iktidarlara veya bir
birine iletme araçı. Ortak sorunlar hakkında mücadele etme
yollarını gösterme araçı, Toplumu istenilen değerleri öğretme
araçı, bireyleri toplumsallaştırma, eğitme araçı olarak medya
kullanılmaktadır.
Medyanın günümüzdeki yapısından,
bulunduğu durumdan bahsedeyim.
Türk toplumunda Medya çok
kullanılmaktadır, bir çok olaydan haberdar olduğumuz yer
televizyonlardır, gazetelerdir, internettir. Televizyonun başında
çok zaman geçiririz. Yüzde 40 ımızda internet kullanmaya
başlamıştır, az bir kişide gazete okumaktadır.
Türkiye de medya büyük sermaye
sahiplerinin dir, (Bursa da ki büyük gazeteler ve haber kanalları
iki üç Bursalı iş adamının elindedir). Devlet televizyonları
ise hükümetin televizyonudur.
Ulusal çapta ve yerel çapta yayın
yapan özel medya kurluşlarının bir çoğu, özellikle yerel çapta
olanlar, belli bir süreliğine bir idolojinin sesini duyurmak için
kurulurlar. Televizyonlarda ve gazetelerde çalışanlar, yazarlar,
müdürler, tamamıyla sermayeyi koyan kişiye bağımlı olarak
çalışmaktadır. (Yazarlar ne kadar tarafsızdır. Mesela, yaxarlar
sermaye sahibinin yanında çalıştırdığı işçilerin işçi
haklarını öğrenmeleri için, devamlı bu konu hakkında yazı
yazabilirmi veya sermaye sahibinin yapmış olduğu dolandırıcılık
ile ilgili yazılar yazabilir mi, Şu örnekteki gibi bir durum yok
mu sizce, diyelim iki takım futbol maçı yapıyor ve bu iki takımı
yöneten hakemin parasını ise futbolcular ödüyor, bu hakem ne
kadar bağımsız karar verebilir sizce). ve yerel gazetelerde
çalışan kişilerin çoğu habercilik, gazetecilik alanında eğitim
görmemiş kişilerdir. Bu durumları düşünmek gerek. Medyaya daha
özgür çalışabileçeği ortamlar yaratmak için çalışmak
gerek. (Muhasebe-Mali müşevirlerik mesleğinde de kayıt dışı
engellenmeden mesleki bağımsızlıktan söz edilmesi ve mesleğin
kalitesinin artmasından söz edilmesi zor olduğu gibi). Facebook,
Twitter gibi sosyal ağalar ise bilgi palaşımında anlık mesajlar
verilebiliyor ama buradaki kullanıcıların burada paylaşılanları
doğrulaması zor olmakta ve belli yönlendirmelere çok açık
haldedir. -Buraları kullanan kişilerin buradaki palaşımları çok
dikkatli bir şekilde sorgulama, karşılaştırma yapıp okumaları
gerek-.
Haberlerin veriliş şekillerine
baktığım da şunu görüyorum, kısa kısa bir çok olaya yer
verilmekte, bu olayların çözümünde kişiler nasıl yer almalı
gibi bir bilinçlendirme uyandırılmamakta -Bu duruma aslında
habersizlik deniyor-.
Kişilerin özel hayatları yıpratıcı
şekilde yansıtılmakta (Kişiler kendi iç dünyalarında dalgalı
bir haldedir, bu dalgalanmaları sorgulamakta, düşünmekte,
hatalarını düzeltmeleri için zaman tanımaktalar kendilerine, ama
bu yaşanan hatalar hemen göz önüne sürülürse, kişilerin
yaptıkları hataları düzeltmeleri daha zor olur, bu onlara
yardımcı olmaz).
Şiddet olayları çok verilmekte,
mesela trafik kazaları hergün verilmekte, trafik kazasında şu
kadar kişi öldü, arabanın yuvarlandığı yer gösteriliyor,
yaralı gösteriliyor, ama şu verilmiyor, bu trafik kazaları neden
olmakta, trafik kazalarının önlenmesi için Türkiye çabında
nasıl çalışmalar yapılmakta olduğu, varsa bu önleme
çalışmalarında nasıl yer alınması gerektiği, yoksa önlemek
için fikir yürütenlerin fikirlerine yer vermiyorlar.
Mesela Türkiyenin bir bölgesinde
ciddi bir deprem olsun, deprem ile ilgili haberler yapılmakta,
deprem uzmanlarına çeşitli iletişim araçlarında söz hakkı
verilmekte ama depremin yaraları sarıldığında, deprem ile ilgili
haber yapılmamakta, halkın deprem konusundaki bilinçi diri
tutulmak için haberler yapılmamakta. Deprem önleme çalışmaları
hangi aşamada olduğu ile ilgili haberler yapılmamakta -Haberlerin
yapılması bu çalışmalar üzerinde, halk denetimi yapılmış
olmaktadır-.
Gazeteler ayrılımcılık yaratan
olayları, halkın günlük ilgisini çekeçek olayları, sansansyon
yarataçak olayları, daha çok satabilmeleri için bu tarz haberleri
birinci sayfadan verebilmekte.
Bir televizyon kanalında oynayan bir
dizi var, bu dizide oynayan baş karakterin özel hayatında
sansasyonel bir gelişme oluyor. Dizinin yayınlandığı kanalın
haberlerinde bu olay kanala ve diziye zarar gelmeyeçek şekilde
verilmekte, diğer kanallara baktığımda ise her kanal bu dizinin
yayınlandığı kanal ile ilişkilerine göre bu haberi vermekte. Bu
çok kolaylıkla biriki karşılaştırma sonucu anlaşılabilen bir
gözlem.
Geçenlerde sabah saatlerinde
haberleri izliyorum, haberde gezi parında yaşananları veriyor, ama
bu gezi parkında bu olaylar neden yaşanmış, niçin yaşanmakta,
burada ne istenmekte, bunları hiç söylemiyor, yaşanan olayları
gerilim, korku niteliğinde bir kaç kare veriyor.
Ortağokul ve lise yıllarını
gençler günde 4 saatlerini televizyon başında geçirmekte veya
internet başında. Emekli olmuş bir çok kişi de hayatlarını
televizyon başında geçirmekte.
Dernekler, vakıflar, Meslek
odalarında ve buna benzer diğer sosyal ortamlarda pek birlikte
olunmamakta. Bizde genelde Yaşlılar camilerde birlikte olmakta,
gençler avm lerde gürültülü ortamlarda, sosyal ağlarda birlikte
olarak bir biriyle haberleşmekte, ev kadınları evlerde bir
birbiriyle buluşmakta.
Medyayı takip eden halkın genel
tutumundan bahsedeyim, ve nasıl takip edilmesi gerektiğini yazmaya
çalışayım.
Türk toplumunda genelde, babanın
veya büyüklerin yaptığı hareketlerin pek sorgulanmasına izin
verilmemekte, bulundukları çevrenin dışında çıktıklarında
gençleri kötü şeylerin beklediği şeklinde bir algı
yaratılmakta, ailelerin çocuklarına karşı tutumları baskıcı,
ilgisiz, aşırı ilgili olmakta ama pek az aile demokratik bir aile
olabilmekte.
Okuma yazma oranları Türkiye
genelinde pek iyi değil – kadınlarda okuma yazma oranı daha
düşük- gizli okuma yazma bilmeyenlerde var -okuma yazma öğrenmiş
ama çok kullanmadığından neredeyse unutma aşamasına gelmiş-
okumak insana yük getirir -ben tarafsız, bağımsız olmayan,
kafası özgür olmayan, bilimsel bilgi alış yöntemlerini bilmeyen
birinin okuması bence kişiye zarar vermekte). Yazmak kendini ifade
etme biçimidir, -yazmak için yazanların olduğunu biliyorum,
alıntılar yaparak yazan, kendi düşüncesi olmadığı halde,
kendini farklı göstermek için yazan kişiler var, bu kişiler
yazarak kendi gerçeklerinden biraz daha uzaklaşırlar-. Okuma ve
yazmayı doğru düzgün yapan bir nesil hayal ediyorum (Daha fazla
açıklama için, Bilgi üzerine yazıma bakılabilir)-, ki bu nesil
medyanın denetimini yapsın. Ama ilk iş ailede başlamalı, sonra
okullarda ve sonra iş yaşamında devam ettirilmeli, böyle olmadığı
sürece medya bizi istediği yöne yönlendirir.
Benim çevremden bazı örnekler
vereyim, okuma yazma bilmeyen bir yakınım, haberleri dinler iken,
haberlerde olan olayın bütününü anlamıyor, daha önce tecrüpe
ettiği hayat görüşü ile ilgili veya bildiği mekanlar ile ilgili
bir kelime geçerse o kısmı anlıyor. Okuma yazma bilen
yakınlarımda ise şunu görüyorum: Medyanın verdiği bir habere
hiç kuşku ile yaklaşmıyor, hemen doğru gibi algılıyor,
birincil ikincil kaynak araştırmasına girmiyor, haberi farklı
kaynaklardan izleyip karşılaştırmaya gitmiyor, haberdeki bilgi ve
yorum kısımlarını ayırt edemiyor, tartışma programlarına pek
ilgili olmuyor. Hayat görüşlerine yatkın oldukları gazeteleri ve
televizyonları seyretmekte -Hangisi objektif haber verir, objektif
haber verecek kanal arayışı içinde değiller pek-. Daha çok
kendi yaşanmışlıkları ile, hayalleri ile bağlantı kurdukları
dizileri seyrediyorlar, toplumsal olaylara karşı pek ilgili
değiller -bana dokunmayan yılan bin yaşasın görüşüne
yatkınlar- Bu okuma yazma bilen kişilerin içinde Üniversite
bitirmiş kişilerde var.
Şunu gözlemliyorum, bir grupta beş
altı kişi sohpet ediyor, bu sohpet edenlerden biri mahallede olan
bir olayı anlatıyor, mahallede olan olayı anlatan kişi, bu grupca
güçlü görülen bir kişi ise bu kişinin dediğini hiç
sorgulamıyorlar, mahalledeki olayı anlatan kişinin bu olayı
nerden öğrendi, nasıl öğrendi, kendi yorumuna nerede başladı,
niye bize bunu anlatıyor, olayı anlatan kişi ile olay arasında
nasıl bir bağlantı olup olmadığı gibi sorular, pek bu anlatana
sorulmuyor, anlatan kişi ve onu dinleyenler arasında konu hakkında
bir uyuşmazlık olduğunda anlatan kişiye duygusal yakınlık
gösterenler daha çok bu kişinin tarafını tutmakta. Olayın
doğruluğundan çok olayın bize nasıl bir yararı olur veya bize
nasıl bir zararı olur üzerinde düşünüyorlar genelde. Ben
sorular sormaya başladığımda ise rahatsız oluyorlar. Bu
sorgulamaları buralarda başardığımızda -buralardan başlanmalı-
Medya daha farklı olaçaktır. Sorgulayacak kişilerin çoğunlukta
olması, medyanın kontrolünü sağlayacaktır.
Medya konusunda yapılanlara ve
yapılaçaklara değinmek istiyorum.
Medya kesinlikle sermaye sahipleri ile
ilişkisini kesmeli. Medya hükümetlerin denetimi altına girmemeli.
Tüm Medya organlarınca kabul görmüş, Medyayı denetleme ve ceza
yaptırımına sahip bir üst kurum kurulmalı. Kesinlikle ve
kesinlikle kişiler medya yı okumasını bilecek.
Şimdi bunları açmam gerek, medya
hükümetlerin kontrolünde olmadığında, özel sektöre
bırakılaçaktır, özel sektörü kontrol etmeye kalktığında da
yine yeni inançlarına ve tarafına göre yayınlara izin vereçek,
kendi inançına ve tarafına ters olanlara izin vermeyecektir.
Kamuda adam kayırmayı, torpilciliği, politikacıların kamuyu
çıkar araçı olarak kullanılmasını engellemek için, kamu
malları, işyerleri özelleştirilmekte ki iyi bir yönetim
sağlanabilsin diye. Özel sektöre aktarılmakta kamunun işleri.
Özel sektörü denetlem ve gerekli düzenlemeleri yapmak için,
devlet işe karıştığında da, adam kayırmalar olmakta, özel
sektör sahipleri bu düzenlemeleri yapan kurumların başına gelmek
için çalışmakta, buralara adamlarını yerleştirmek için
çalışmakta olduğunu okumaktayım, sohpetlerde duymaktayım.
Medya üzerine şöyle bir
yapılanmadan bahsedeçeğim, bu yapılanma diğer iş alanları
içinde uygulanabilir.
Hayalimizde bir gazete kuralım şimdi
bu gazeteyi bir organizasyon olarak düşünelim, bu organizasyonun
bir arada olmasını sağlayan elemanlar olmalı bu organizasyonu bir
araya getiren elemanlar şunlardır; yazarlar, editörler, sermaye
sahipleri, kameramanlar, spikerler, sunucular, personel işleri,
temizlikciler, güvenlikciler, yayın dağıtıcılar... dır. Bu
organizasyonun hiç bir parçası diğerinden önemli olmamalı,
fakat bazı organları daha fazla yük yüklenicisi olur, bazıları
küçük bağlantı elemanları gibi olabilir. Bu organizasyonun
devamlı işler halde tutmak için ve iyi hizmet vermek için nasıl
bir yapılanma içine girmesi gerektiğini düşünelim derim. Bunu
en ince ayrıntısına kadar açalım derim, benim bilgim bunu en
ince ayrıntısına inecek kadar yeterli değildir -Ben medya yı
dışardan takip eden, medyanın bire bir içinde değilim, medyanın
içinde olan kişilerin kitaplarını okumuş biriyim. Ben şuna
inanan biriyim, işin içinde olanlar en iyi çözümleri
üretebilirler, en iyi şekilde sorunları tespit edebilirler ve en
iyi çözümleri üretebilirler diye düşünüyorum-.
Mesela sermaye sahipleri bu işletmenin
yüzde 30 hissesine sahip olsun. Yazarlar yüzde 35 hisseye sahip
olsun. Editörler yüzde 5. Yayın dağıtıcılar yüzde 5.
Kameramanlar, sunucular, spikerler yüzde 5 hisseye. Güvenlikciler,
temizlikciler, personel işleri yüzde 5. Yüzde 15 de halka açılsın.
NOT:
Ben bir devleti oluşturan unsurları
ve bu unsurların ayrıntılarını incelemeye kalkıştım 2005
yıllarında. Üç ana başlık altında toparladım bu incelememi;
Güvenlik, Yurtaşlık, Sosyal diye. Güvenliği şöyle açtım,
Adalet, eştlik, İnsan hakları, Basın Yayın, Eğitim Öğretim,
İktisati ve Anayasal güvenlik, Savunma. Sosyali ise şöyle açtım,
-Aile, -Meslek, -Din, inançlar-, Devlet teşkilatı, Örgütlenme,
yerel yönetim, denetim, -Ekonomik planlama, Sosyal güvenlik, yaşam
kalitesi, refah algısı. -Yoksunluk, yoksulluk, yolsuzluk, yozlaşma.
Yurtaşlığı ise şöyle açtım, -Ulus, Vatandaşlık, Millet,
milliyetçilik, -Laiklik, egemenlik, -Kültür-. Bir Devlet üzerine
düşünmek isteyecek kişilerin, düşünmesi gereken kavramlar. Ben
bu açtığım konuların her biri hakkında elimde güzel kaynak
kitaplar var, çeşitli makaleler var, ve bu konuların hepsi
hakkında bir derleme yapmışımdır, bu derlemeyi yaparken bilimsel
araştırma yönetmleri ile ilgili kitapları okuyarak, hangi
yöntemler izleniri öğrenerek takip etmeye çalıştım sayılır.
Tabi bu incelemelerim devam etmekte, anlamaya çalışmaktayım.
Ve bu konular hakkında kendi
yazılarımı yazmaya başladım yaklaşık iki yıldan beri. Basın
üzerine yazacağım bu yazıya da bu noktadan bakılmalı.
Tabi bu yukarıda yaptığım
sınıflandırma ve ayrıntıları bir kerede oluşmadı, hep bir
konunun ayrıntısına inmeye çalıştım, hep sorular sordum, hep
bağlantılar kurmaya çalıştım, hiç bir kavramı üstün körü
geçmeye çalışmadım. Mesela Kültür nedir dedim, gittim kültür
ile ilgili bir çok kitap aldım, Kültür kavramına bakarken
Antrapoloji bilimi ile tanıştım, Antrapoloji biliminin genelini
anlamaya çalıştım nedir ne deyildiri, sonra Antrapoloji biliminin
kültür üzerine yazılarını okudum, sonra Sosyal psikoloji ile
tanıştım sosyal psikoloji kitapları aldım okudum, sosyal
psikolojinin kültüre bakışını okudum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder