Sayfalar

30 Haziran 2013 Pazar

Bir Zalimin Anatomisi


İnsana her türlü şiddeti uygulayan kişilere zalim diyorum; Şiddet türleri 3 tane dir, fiziksel, psikolojik, sosyal şiddet.
Göz önünde olan, en çok fark edilen şiddet, fiziksel şiddettir, fiziksel şiddeti şöyle açıklayayım, birisinin vücuduna ağrı yaratacak şekilde vurmak, çekiştirmek tir.
Psikolojik şiddet ise, insanın doğasına aykırı bir şekilde yaşamaya başladığı zaman ortaya çıkar, insanı aşağılamak, değersizleştirmek, ötekileştirmek, sindirmeye çalışmak, günlerce kapalı bir mekanda tutmak, düşünmesine izin vermemek.
Sosyal şiddet ise, saygı ve itibar kaybetme endişesiyle ortaya çıkar. Sosyal ilişkileri bitirmeye çalışır bu şiddet şeklinde. Örneğin, Bir erkeğin karısına nasıl giyineceğine karışması, arkadaşları ile gezmeye gideceğinde karışması sosyal şiddettir.
Şiddet görenler bile bazı şiddetleri normal görselerde, şiddet gören kişide yıkıcı eylemlerin ortaya çıkmasında, ve şiddet gören kişinin de şiddete başvurmasında engelleyici olamamakta.

Şimdi yazacaklarımı genelleyebilirsiniz. Zalimlerin kafa yapılarından bahsedeceğim, kesinlikle, karşılarındaki kişileri/toplumları düzeltmeye/ıslaha çalışırlar. Kendi düşüncelerini sorgulamadan oluşturmuşlar ve kendi düşüncelerini en iyi düşünce olarak görürler, hayat görüşlerini genellikle daha önceki atalarından sorgulamadan edinmişlerdir, hayat görüşleri sorgulanamaz bulurlar -hayat görüşlerinden hiç şüphelenmezler-. Değişimden hiç hoşlanmazlar, değişim onlar için belirsiz alanlar demektir, belirsizlikten asla hoşlanmazlar, belirsizlik onlara korku, kaygı getirir. Empati/Duygudaşlık yapmaktan yoksundurlar. Insanlar üzerinden hayaller kurarak, kendi hayallerine insanları ortak ederek kendilerini gerçekleştirmeye çalışırlar -karşı tarafın insan olduğunu düşünmeden, çok ilginç geliyor bana-. Hayatta istek ve beklentilerini bir insan/insanlar üzerinden oluşturmaya çalışırlar. Gelecek ile ilgili planlarını insanlar üzerinden oluşturduklarından, şekillendirmek istedikleri insanlar onların istedikleri gibi hareket etmediklerinde, onların isteklerine göre hayatını şekillendirmediklerinde, kendi hayatlarınıda planlayamazlar. Şekillendirmek istediği kişi onun istediğini yaparsa onlarda hayatlarına kaldığı yerden devam edebilirler, ama şekillendirmek istediği insan onun beklentisine göre hareket etmediğinde, hayatı şekillendirmek isteyen kişi geleçek ile ilgili planlarını yapamadığından yakınır, şekillendiremediği insana şöyle şeyler der; sen benim hayatımı mahvediyorsun, senin yüzünden bir önümüze bakamıyoruz, şunu yapta bende rahatlıyayım. Şekillendiremediği kişi onun hayatını çalmış gibi algılar. Şekillendirmek istediği insana kızar, öfkelenir, ve kendi içinde huzursuzluğu da devam eder.

Bir kişi insanı/insanları toplumu düzeltmeye/ıslah etmeye kalktığında, bu düzeltme yöntemlerini çeşitli şekillerde uygulamaya koyar, başta istediği hayat görüşünü benimsetmek için hafif kurallar koyar, sözlü olarak hiç usanmadan bıkmadan anlatır – karşı tarafın fikirlerini önemsemez, o kendi kurduğu hayat görüşünü anlatır, buna da iletişim der, onun istediği gibi konuştuğunda konuşabiliyor oluyorsun, onun istemediği gibi konuştuğunda öfkelenebiliyor-. Bu yöntemle birşeylerin düzelmediğini gördüğünde, şiddet yöntemlerini uygulamaya kalkar, çoğu kişi psikolojik şiddetten başlıyor gibi, sonra sosyal şiddeti uyguluyor, sonra da fiziksel şiddeti uygulamaya koyuyor -böyle bir gözlemde bulundum-. Burada amaç kişiyi/toplumu kendi istediği düzene sokmak, daha iyi bir nesil/daha iyi bir toplum oluşması için bu şiddeti uyguluyor.

Zalim kişi kendini hiç tanımıyor/kendini tanımaya çalışmıyor -Kendini tanımak deyince şunlar aklıma geliyor; hangi hal içinde nasıl karar veriyorum, kararlarımda hangi kişisel özelliklerim etkili oluyor, algılarım nasıl şekillenmiş, sorgulamadan almış olduğum bilgilerle oluşturduğum kalıpyargılarım var mı, önyargılarım var mı -kalıpyargılarım ve önyargılarım olduğunu öğrendiğimde bu düşünceleri ne kadar değiştirmeye istekliyim -, aldığım bilgiler çevremin onay verdiği bilgiler mi oluyor, çevremin onaylamadığı bilgiler olduğunda ne kadar yeni bilgi almaya istekli oluyorum ve kendim bir bilginin ne kadar derinine inebiliyorum, bu aldığım yeni bilgiler benim yalnızlaşmama neden oluyor ise yinede yeni bilgi almaya ne kadar istekliyim. Olayların gerciğiyle, doğruluylamı ilgileniyorum, yoksa olayların doğurulundan çok benim ondan sağladığım faydamı önemli oluyor- , kendini tanımayan insan, insanlığı tanıyamamıştır. Bir insan bir insanı asla değiştiremez, kendi gibi birisi olmasını asla isteyemez, insan ancak kendi istediğinde değişir. Her insan kendi istek ve arzularını, beklentilerini gerçekleştirdiğinde mutlu oluyor, her insanın bir aklı olduğuna göre, her insan kendi düşüncesini hiç bir baskı ve zorlama altında olmadan oluşturmaktan mutluluk duyuyor, her insan kendinden geriye birşeyler bırakmak istiyor, her insan bu dünya da bende varım mı hissettirmek istiyor -çocuğa bakın, sırf annesi ona bir yemeği yedirmeye çalıştığında istemiyor, burada şunu demek istiyor çocuk aslında bak bende istediğimi yapıyorum sana karşı tepki koyarak demek istiyor-. Insanları ve toplumu düzeltme sevdasından vaz geçelim bu yüzden. Insanların insan oldukları için hak ettiği değeri verelim, insanın haklarına saygılı olalım.

Bir İnsan kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığında, kendini yetkin olarak ve bir işe yarıyor olarak görmediğinde, kendi kararlarını özgür bir ortamda ve özgürce veremediğinde, ve kendisini verdiği kararların arkasında duramıyor gördüğünde, kendi doğasına aykırı bi şekilde kendini engellemelere maruz bırakmadan hayatını devam ettiremediğinde. Kendini değersiz hissettiğinde - bir insan kendini değersiz hissettin de, kendini olmadığı gibi göstermeye çalışır, kıskanç olur, büyüklenmeye çalışır, yıkıcı olur, değersizlik hissini yaşayan kişi içinde devamlı bir eksiklik, nedenini bilmediği bir kaygı yaşar. Kişi kendi hakkını bir başkasına yedirdiğinde, gerektiğinde gerekli şekilde kendini savunamadığında. Bu tür durumlarda kalan kişiler sonraları yıkıcı eylemlerde bulunabiliyorlar, yukarıdaki paragrafta saydıklarımın tersini yapan insanlar hayata karşı daha sevgi dolu olabiliyorlar.

Dünya da hangi sistem uygulanırsa uygulansın insanlar devamlı bir savaş içinde, ama insan düşüncesinin şu anda ulaşmış olduğu en iyi sistem demokrasi gibi duruyor, demokrasi ailede başlamadan, ve demokrasi için yetkin ve katılımcı, duyarlı bireyler olamadan demokrasi diktatörlüğe dönüşebiliyor.

Duran Aydoğmuş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder