Sayfalar

2 Ekim 2011 Pazar

Aile üzerine düşüncelerim


Aile üzerine düşünceler

Ben aile yaşamı ve akraba çevresi içinde bulunmuş biri olarak aile üzerine bazı gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum, ben evli olmayan biri olarak ve aile yaşantısına çok ortak olmayan biri olarak bu yazıyı yazmaya başlıyorum.

Aile üzerine gözlemlerde bulundum, aile üzerine çeşitli bilim dallarının aileye bakışını okudum, ama dediğim gibi aile yaşamının içinde olup da çok aile ilişkilerinde bulunmayan, sorumluluk almayan biri olarak yazacağım bu yazıyı.

Bir aile kimlerden oluşur? Aile içi ilişkiler düzenleyen yönetimler nelerdir?

Çoğu kişinin aklına aile deyince, anne ve babanın olduğu, kardeşlerin, nenelerin ve dedelerin olduğu bir oluşum aklına gelir. Yeryüzünde çeşitli aile oluşumları varmış -babanın olmadığı bir aile, kadının birden çok erkekle evlendiği aile- benim gördüğüm çoğu aile oluşumları benim aileme benzer aile oluşumları idi -benim ailem, anne, baba, kardeş, nene -. Ve çeşitli aile içi yönetimler var: diktatör aile, baskıcı aile, ilgisiz aile, demokratik eşit aile gibi- benim gördüğüm aile yönetimleri çoğunlukla demokratik eşit olmayan aileler.

Kişiler evlilik kararlarını nasıl alırlar?

Kişiler evlenme kararlarını farklı beklentiler ve farklı duygular içinde alırlar. Bazı şartlarda verilen kararların çok sağlıklı olmadığı düşüncesindeyim. Sağlıklı bir evlilik kararı nasıl alınır, hangi şartlar içinde, hangi kişiler alabilir.

Hangi şartlarda ve hangi kişilikteki insanlar sağlıklı olmayan kararlar alır.
Kapalı ortamlarda kız ve erkeğin tanışıp buluşabileçeği rahat serbest zaman geçirebileçeği ortamların olmaması kişilerin kendini tanıması ve karşı cinsi tanıması için hiç uygun bir ortam değildir. Bazı kızlar evden kaçmak için evlenir, bıkmıştır baba, abi baskısından, belli yaştan sonra da çevre baskısından. Bu durumdan kurtulmak için evlenme kararı alır, erkekler içinde pek farklı değildir durum. Dul bir kadın ise çevrenin verdiği rahatsız bakışlardan dolayı hiç istemediği bir evlilik yapabilmekte. Erkek annesine baktırmak için evlenebilmekte. Cinsel yaşam bir toplumda sorun olarak görüldüğünde, engellendiğinde -seven iki kişinin birlikteliği ile, fuhuş şeklinde yaşanan cinsel birliktelik ayrı tutulmalı kesinlikle- kişiler çoğunlukla cinsellik ihtiyaçları için evlilik kararı almakta. 30-35 yaş arası kızlarda gözlemlemekte olduğum bir durum var, çocuk sahibi olmak için öylesine bir erkekle evlilik kararı almakta -Kızlarda annelik duyguları ağır basmakta herhalde-. Işi güçü yolunda gitmeyen, hayatında istediğini o anda başaramayan bir kişi kendini rahatlatmak/kaçış olarak evlilik kararı alabilmekte.

Sağlıklı olan bir evlilik kararı şöyle olabilir,
Kız ve erkeklerin rahatca/kolayca tanışabildiği kolayca iletişime girdiği ve rahatca zaman geçirebildikleri ortamlarda bir birini tanımaları önemli, hiç bir aile ve çevre baskısının olmaması ve ilk başta iki cinsinde bir birinden beklenti içinde olmaması kendilerini rahatca ifade etmelerine imkan tanır, böyle ortamlarda erkek kızları tanır, kızda erkekleri tanır, erkek kendini tanır, duygularını tanır, karşı cinsin beklentilerini isteklerini tanır, bu ortamlarda bakışmalar yavaştan yakınlaşmalar, ilk kaçamak bakışlar, sağlıklı bir ilişkiye başlarken bunlar önemlidir. Değişik ortamlarda birşeyler baylaştıkca kişiler kendilerini tanırlar ve karşı cinsi tanırlar bu şartlarda kız ve erkek bir birine yakınlaşmaa başlar ve ilk aşama olan flört aşaması başlar bu aşamada ciftler birinin duygularını tartar. Ilişkiye başlandığında ciftler bir birleriyle bolca zaman geçirmeleri gerek, bu aşamada bir birlerinin isteklerini ve beklentilerine karşılık verip veremiyeçeğini tartarlar. Evlilik kararı verebilmek için bir müddet evlilik provası yapabilirler, birlikte aynı evde kalabilirler, cinsel anlamda bir birini tanımaları/uyumlu olup olmadıklarını öğrenmeleri gerek. Tüm bunlardan sonra bir evlilik kararı vermek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Ailenin oluşturan etmenler nelerdir?
Evlenen kişiler, evliliğin bir tek cinselliğe, bir tek ekonomik güce dayandırılamaz olduğunu bilinmeli, ekonomi bir ailede olması gerekir ama bunun yanında bir insan aileden beklediği başka şeylerin var olduğunu bilinmeli, bunlar; güvenliktir, sorunlara ortak baş edebilme kabiliyeti göstermektir, o ailede bulunmaktan zaman geçirmekten keyif almaktır, paylaşımda bulunma kabiliyetini göstermektir.

Evlenen kadın ve erkek evlilikten nasıl bir beklenti içinde olmalıdır?
Sorunsuz bir aile ve çok mutlu olacağı bir aile beklentisi içinde mi, yoksa aile oluşturmak için çabalamak gerekir gibi bir düşüncesimi var. Sorunsuz bir aile ve çok mutlu bir aile beklentisi içinde olan kişiler başta bu beklentilerini bulamadıklarında hayal kırıklıkları yaşarlar, bu kişiler aile yaşamını çok bilmeden aile hayatı kuran kişilerdir -Öğretim görevlisi Prof bir bayan şöyle bir öneri getirmişti bir sempozyumda evlilik öncesinde evlenen kadın ve erkek bir aylık evlilik kampına katılmalı dedi- (şuan da, bazı pilot bölgelerde buna benzer bir uygulama yapılmakta)
Çoğunlukla Kadın ve erkek evlendiklerinde sorunlarla karşılaşırlar bu sorunları aştıklarında birlikteliklerin daha da güçlendiğine inanıyorum.
Başlıca sorunlar şunlardır;
Mesela Türkiye'de gelin kaynana sorunları çok fazla oluyor, aileler çok fazla karışıyor yeni evlilerin işine, karışmalarının nedeni belkide kendi istek ve arzularını zamanında karşılayamamış olmaları, belkide gelin kaynana ilişkisinde erkeğin annesi evlendiği kadınla oğlunu duygusal anlamda paylaşmaktan duyduğu rahatsızlık.
İnançların, adetlerin uyuşmaması, gelin görümce çekememezliği, ekonomik nedenlerin kötü olması, ve zamanla sorunlar farklı boyutlar alarak devam edip giden, bu sorunlar evliliğin ilk başlarında başlayabilir.
Bu sorunlara karşı kadın ve erkeğin verdiği ortak tepkiler ve ortak alabildiği tutumlar önemlidir, bu sorunlara verilen cevaplar başarılı olmaz ise, kişiler yıpranmaya başlar, evlilik yıpranmaya başlar. Eşler sorunlara ortak çözümler üretemez ise, zamanla şular olabilir, aynı evde oldukları halde bir birinden bağımsız hareket etmeye başlarlar, bazen bir eşin baskın çıkması sonucu bastırılan kişi köşesine çekilir, böyle durumlarda eşle aynı evde oldukları halde bir birlerine yapancılaşırlar, çocukları var ise çocuklarının aile ortamını korumak için bu duruma katlanırlar, bu katlanmayı genelde kadınlar yapıyor, yaş ilerledikçe onları bir nebze olsa bir arada tutan cinsellikte ortadan kalktıktan sonra hepten yabancılaşırlar bir birine.


Aile içi ilişkiler ve etkileri.
Sağlıklı bir aile nasıl olmalı?

Ailenin temelini kadın ve erkek nasıl oluşturdu ise dünya ya gelen çocuklarda bu durumdan etkileniyorlar -olumlu veya olumsuz-. Şunu gördüm, iyi oluşmayan aile temelinden sonra aynı ailede dünyaya gelen iki çocuktan biri kendi hayatını iyi anlamda oluştura bilirken, iki kişinin aynı ortamda yetişmesine karşı, iki kişide aynı etkilenmeyi göstermiyor -insanlar doğuştan birbirinden farklı doğuyor, mesela bazı benlikler doğuştan kaygı ile daha kolay baş edebiliyor-, anne ve baba olan kişiler yaşadıkları sorunları çözemeyince, çekirdek aile ile yakın akrabaları arasında yaşanan çatışmalar çözülmeyince, bu durum çocuklara da yansıyor/yansıtıyorlar ve çocuklar bu yaşanan karmaşanın içinde kafaları karışıp kalıyor, çocuk bu durumları anlamaya çalışıyor ama bir yere oturtamıyor, çocuğun aradığı güvenli bir ortam, sevgi ortamı oluşamıyor, çocukta içinde devamlı bu sorunları düşünebiliyor -mesela ilkokula giden bir çocuk var diyelim ve bu çocuğun nenesi ve annesi evde kavga ediyor diyelim, bu uzun süre devam eden bir süreç diyelim, çocuğa okulda öğretmen bazı bilgiler verir -matematik, müzik gibi- çocuk okulda bulunduğu sırada devamlı anne ve nenesinin durumunu düşünmektedir, bu durumda olan çocuk anlatılan derslere dikkatini veremez, çünkü bir çocuğun ilk beklediği şeylerden biri kendini güvende hissetmesidir, huzurlu bir ortamdır, bilgi alımı bu ihtiyaçlar karşılanmadan, sağlıklı bir bilgi alımı gelmiyor -öğretmenin bu durumun farkına varmış olması gerekir ve gerekli yerlere başvurup bu durumun aşılması için çalışması gerekir, öğretmenin görevi sağlıklı birey yetiştirmek değil mi- bu karmaşıklık çocukta ilerideki ilişkilerinde başarısızlık göstermesine de neden olabiliyor, bazı durumlarda da bu karmaşıklık içindeki çocuğun ailesini ve çevresini, kültürünü sorgulamasına neden olabiliyor, çünkü insan sıkıntı ve zorlanmaya çok gelemiyor, insan belirsizlik/karmaşa ortamından hoşlanmadığından karmaşa ortamını anlamaya, hayatı nasıl belirli hale getiririm diye çabalıyor, ailesini ve çevresini sorgulamaya başlıyor, yalnız kalmak pahasına bile, belkide hayatı anlamak isteği kişide daha ağır basıyor, bir çok kişi hayatı anlayamadığından ötürü kaygı yaşıyor, kaygı kişide rahatsızlıklar meydana getiriyor... kaygı yaşamamak kişi için önemlidir...

Sağlıklı bir ailenin kurulabilmesi için, kişilerin bir arada yaşaması sağlıklı aile olması için yeterli değildir, temel ihtiyaçların karşılanması yeterli değildir - aynı kan bağından gelmesi de sağlıklı aile oluşumu için yeterli değildir- bundan başka bazı şartların olması gerekir, bunlar: güvenli bir ortam, eşit ilişkiler, adaletli bir yapı, İnsani gereksinmelerini karşılaya bildiği bir ortam da olmalı. Bu gereksinmeler: kendini bir yere ait hissetme, kendini değerli hissetme -kişinin isteklerine önem verilmesi-, kendini gerçekleştirebildiği, bir şeyleri ortaya koyabildiği bir ortam. Maddi ve manevi paylaşımın olması gerekir, ama böyle şeylerin olmadığı aileler vardır, böyle olmayan aileler aile değil mi o zaman aile ama nasıl bir aile, bazı ailelerde kişi kendini devamlı huzursuz bir ortamda hisseder bu ortamda çeşitli şiddet biçimleri uygulanmaktadır, kişinin fikirlerine değer verilmez, eşitlik gibi şeylere değer verilmez, çevrenin yüzeysel görüşlerine değer verilir, kişiler bu ailede isteklerini yapamazlar, devamlı ertelerler, bastırırlar. Bu ailede, sen bu aileye aitsin denir ama aile bireyleri bir birinin önceliklerine, düşüncelerine, arzularını anlayamadıklarından veya anlıyorlar da çeşitli önyargıları yüzünden veya çevre neder gibi şeyleri dikkate aldığından bu durumları dikkate almazlar ve kişi kendini bulunduğu aileye ait hissedemez, böyle davranışların oluşmasını etkileyen psikolojik etkenlerin olduğu gibi, bu aileler davranışlarını çeşitli kaynaklardan alırlar, mesela neden kadınları ikinci planda tutuyorsun dediğimde, neden kadın ve erkek ayrı oturuyor, neden erkeklerde bekâret sorunu yok dedimde. Bu davranışlarda bulunan kişiler şöyle cevaplar verirler genelde, şu büyümüz öyle diyor, veli böyle demiş, seyyid efendi böyle diyor, şu mezhebin önde geleni böyle demiş, şu hadis böyle demiş diyor bana, bu kişilerin dayandığı kaynaklar Kuranı Kerim imiş, bende karşı tarafın beni dinleyeceğini hissettiğimde diyorum ki, bak bakalım Kurana böyle şeyler geçiyor mu, veli nemiş, seyyid neymiş, mezhep neymiş, hadis neymiş, yok böyle şeyler diyorum, ama benim dememe bakma kendin araştırman gerek diyorum.

Bazı ailede aile içinde ayrımcılık yapılmak da, bu ayrımcılık bazı adet ve örflerle desteklenmekte ve doğal bir şeymiş gibi algılanmakta, mesela bir genç erkek geçe dışarı arkadaşları ile çıkabilirken, genç kadının (genelde genç kız derler, kadın kız ayrımının nedeni ne?) arkadaşları ile dışarı gezmeye çıkamıyor... Erkeklere daha fazla sorumluluk yüklenmekte, erkek soyu devam ettiren kişi olarak görülmekte, erkek kız kardeşinin namusundan sorumluymuş gibi sözler söylenmekte.... bunlar ayrımcılıktır. Genç kadının bu engellenmeler karşısında kalması sonucu sıkıntılar yaşar, erkekte kaldıramayacağı sorumluluklar yüklendiği için de aynı sıkıntıları yaşar. İki kişide öfkeli, sinirli bir ruh hali içinde yaşar, bu durumlar adeta genç erkek ve genç kadının bir birlerini -insanlar sosyal ortamlarda kendisini de tanır- tanımamalarına karşı yapılan bir durum gibi geliyor, bu durum sonucunda birbirlerini -karşı cinsi- tanımayan genç erkek ve genç kadının ilişkileri sorumlu geçmeye başlayabilir.

Karşılaşılan sorunlara verilen tepkiler uzun süre sonra adetleri meydana getirir, mesela bir mahallede genç kadının geçe dışarı arkadaşları ile çıkması komşular tarafından normal karşılanmıyor diyelim, bu normal karşılanmayan durum anneye ve babaya iletilmekte diyelim, sonra genç kadın dışarı çıktığında bu mahalledeki erkekler sözlü tacizde ve rahatsız edici bakışlarda bulunuyor diyelim, böyle durumlarla bulunduğum bazı çevrelerde karşılaştım, sonra anne ve baba genç kadına zarar gelecek endişesi ile tedbir almaya başlar -soruna çözüm üretmek için kolları sıvar-, burada aldığı tedbir iki çeşit olabilir biri genç kadının doğasına- kadınlığına, insanlığına aykırı olarak eve kapatır, sosyal hayattan dışlar, kadın olduğu belli olmaması için, kafasına başörtüsü taktırır, uzun çarşaflar giyindirmeye başlar... bir başka anne ve baba da başta belirttiğim soruna karşı farklı bir önlem alır (Hiç unutmam, 70 yaşlarında bir kadın bir şey anlatmıştı (şuan 74 yaşında), bu 70 yaşlarındaki kadının genç kızı 16 yaşlarında iken geçe eğlencesine gitmiş ve genç kız orada oyunlar oynamış, eğlenmiş, bu eğlencede bulunan genç bir erkek ertesi gün genç kadının annesine gelmiş demiş ki senin kızın akşam çok oynadı demiş, o zaman 40 yaşında olan kadın demiş ki kızım ne iyi yapmış eğlenmiş, kızdır oynar demiş, anneye bu sözü eden erkekte şuan 48 yaş çıvarındaymış ve bir aile kuramamış biriymiş), tedbirlerden biri çevresine karşı genç kadının durumunu savunacak bu durumdan dolayı kınanmaktan korkmayacak, bu çevrede bulunan anne ve baba sosyal ortamda dışlanmaya maruz kalabilir, bu dışlanmaya katlanacak, dışlanma karşısında kendi gibi hareket edenlerle birliktelikler kuracaktır, anne ve babanın en zor baş etmesi gereken ise senelerce bu ortamda bulunmaktan dolayı kafalarında oluşturdukları inançlarla baş edebilmeleridir, kişiyi belli bir süreden sonra oluşturdukları inançları onu o yapan şeyler olmaya başlıyor, çoğu zaman kişiler inançlarını sorgulamadan oluşturuyorlar, ve belli bir yaştan sonra bu inançları sorgulayacak cesareti de gösteremiyorlar, değişimden yana olamıyorlar, değişimin belli bir yaştan sonra sevilmemesinin nedeni de, değişimin belirsizlikler getirmesi, yeni karşılaşılacak durumun sonuçlarının nasıl olacağını bilememek endişesi vardır. Diğer çözüm yolunu seçen aile ise genç erkeklerin sözlü ve fiziksel tacizine karşı emniyet güçlerini arayaçaktır ve yardım isteyecektir, bu durumdan şikâyetçi olup çözüm üretmeye çalışan derneklere başvuracaktır, onlarla hareket edecektir, mahallede yeterli aydınlatma yok ise aydınlatmayı sağlamak için belediyeye başvura çaktır ve genç kadının arkadaşları ile dışarı çıkmasına güvenli bir ortam sağlamaya çalışacaktır. Olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler zamanla kişiliğimizi oluşturur ve zamanla da adetlerimizi, çoğunluk aynı tepkileri vermeye başlarsa kültürü oluşturur, biz nasıl bir kültürü oluşturmak istiyoruz? Benim oluşturmak istediğim kültür genç kadınların ve genç erkeklerin tüm önyargılardan uzak, tüm kısıtlamalardan uzak kişilik oluşumu ve bu kişiliklerin oluşturduğu birliktelikler ve bu birlikteliklerin sonucunda oluşacak sağlıklı aile.

Öğrenme bir hayat boyu sürer, insanlar cevaplar ararlar hayatla ilgili, küçüklükten başlar daha bu cevap arayışları bazı kişiler zamanla bu arayışlarını çeşitli nedenlerle yitirirler veya her şeye bir kulp bulmaya alışırlar. Çocuk, anne ve babasından birçok bilgi edinir, anne ve baba çocuklarını çoğunlukla kendi istedikleri gibi yetiştirme eğilimindedir, bazı anne ve baba kendi hayatlarından şikayet ettikleri halde çocuklarının hayatlarına şekil vermeye çalışırlar neden böyle yaparlar, hayata kendilerinden bir miras bırakmaya mı çalışmaktadır, yoksa kendi tecrübe ettikleri hayattan başka hayatları var olamayaçağınımı düşünmekteler. Bazı anne ve babalarda veya aile büyükleri çocuklarını bulundukları çevreye uyum sağlayacak kişiler olarak yetiştirmeye çalışırlar, bunu yaparken söyle bir gerekçe öne sürerler, toplumdan dışlanma çocuğum, herkesin gittiği yoldan git, burada çocuğunu koruma çabası vardır, ama herkesin kendi yaşamını oluşturmak gibi bir isteği/arzusu olduğunu bilmezler. Herkes kendi yaptığından sorumlu ise herkes de kendi yaşamını serbestçe oluştura bilmeli, kendi özgürlüğünü bir başkasına devretmemeli kişi (kendi seçimlerini yapmak kişiyi devamlı kaygıya düşürür ama bir başkasının kendi adına verdiği karardan ötürü yanlışa düşmesi sonucu duyacağı kaygı iki kat olur diye düşünüyorum, birisinin başkası yerine verdiği kararın sorumluluğu alması da büyük bir yüktür).
Ben baba olmadığım için çocuk büyütürken nasıl duygular içinde olurum bilemiyorum ama düşüncem çocuğun en temel gereksinmesi olan sevgiyi koşulsuz, karşılıksız, karşılaştırma yapmaksızın vermeye çalışacağım, gerçekleştiremediğim hayallerimi çocuk üzerinde gerçekleştirmeye çalışmayacağım. Şöyle bir duruma maruz bırakmayaçağım çocuğumu; herkes kendi gelişimi içinde alabildiği sorumluluklar çerçevesinde sorumluluk alır. Bazı kişiler vardır ki, çocuklarını fazla bir sorumluluk almaya koşullandırırlar, mesela bakan olan bir babanın çocuğunun da bakan olması beklenebiliyor, çocuk bir marangozhanede çalıştığında ve işe gidip gelen ailesi ile vakit geçirmekten hoşlanan bir insan olması küçümsenmekte, bakan olma sorumluluğunu alamayan kişi zorla bakan olduğunda bu kişi bu mesleğin verdiği sorumluluk altında ezilmeye başlar, görevin verdiği gereksinmeleri yapamaz ise ve görevin gerekliliklerini taşıyamaz ise hayatı bir trajediye dönüşür. Ben böyle durumlar içine sokmayacağım çocuğumu, şiddetten uzak bir aile sağlamaya, kendini tanıması için ve çocuğun değerlerinin serbestçe oluşmasını sağlayacak ortamı yaratmaya çalışacağım.
Anne, baba veya aileyi kimler oluşturmuş ise çocuklarına karşı laik olmalıdır, çünkü böyle olunduğunda kişi serbestçe sorgulayarak kendi inancını en iyi şekilde seçer, anne ve babasının inançlarını benimsemek zorunda bırakılmamalı, sırf anne ve babası istediği diye oluşturduğu inançlar sorgulanmadan alındığı için yanlış alınma ihtimali vardır, inançları öylesine oluşmuştur, veya inançları, düşünceleri oluşurken anne, baba veya aileyi kimler oluşturmuş ise bunların baskısı altında oluşan inanç güçlünün altında oluşan inanç, çocuğun daha sonraki hayatında da güçlü olana itaat anlayışı gelişebilir, güç değiştiğinde fikirde değişir, bu hayatı anlamsız bir şekilde yaşamaya neden olur, kişi kendi kişiliğini bir türlü oluşturamaz. Soyut kavramları anlama yaşına gelmeyen çocuklara, bazı anne ve babalar çocuklarına kendi istemedikleri davranışlara engel olmak için, şöyle söylemlerde bulunduklarına tanık oldum, günah oğlum, haram bu oğlum, Allah cezalandırır bak oğlum gibi şeyler diyorlar, bu çok açımasız bir davranış geliyor bana. Ergenlik yaşına gelmiş çocuğuna, her anne ve baba şöyle diyebilmeli: her edindiğin bilgiyi sorgula bu anne ve babandan gelse bile, anne ve baban hatalı davrandı ise söylemekten çekinme, çünkü biz de kendimizi, hayatı anlama peşindeyiz, bir ömür boyu süren anlam arama mücadelesi içindeyiz, her şeyi bilemeyiz diyebilmeli. Böyle bir davranış çocuğun ileriki yaşamında hataya düşme olasılığını azaltır, kolayca şarlatanların eline düşmez, itaatkâr bir çocuk ileriki yaşamında sıkıntılar çekebilir, hakkını arayamaz, her denene inanabilir. Bu durumdan şöyle bir sonuç çıkarabilirim, bir ülkede aile yaşamı nasıl ise, ülke yönetimi de o şekilde oluşur.

Ailede birlikte bir şeylerin paylaşılması ne güzeldir, birlikte paylaşılan duygular, bir birine destek olmak ne güzeldir, insan zaman zaman güçsüz duruma düşmekte, düştüğünde kalkması için ailesinin destek çıkması ne güzeldir, kişinin kendini yalnız hissetmemesi, bir yere ait olduğunu hissetmesi ne güzeldir. Ailede yaşayanlar sanki hepsi bir kişiymiş gibi davranmaya başladıklarında sıkıntılar meydana geliyor, bir birinin yerine karar almalar gibi... ailede kişi bireysellini yitirmemeli, kişilerin kendi fikirleri olduğunu ve kişilerin kendi doğruları olduğunu ailede yaşayanlar bilmeli, bunu böyle kabul etmeli. Kişiler de güzel duygular için, doğrularından, tarafsız bakış açılarını kaybetmeden yaşamlarını aile içinde sürdürmelidirler, ailedeki kişiler bu durumu desteklemelidir.
Bazı anne ve babalar çocuklarına daha küçüklükten iki yüzlülüğü gösteriyorlar, anne ve babalar çocuklarına evde farklı davranıyor, akraba eş dost arasında farklı davranıyorlar, aynı olayı iki yerde farklı sergiliyorlar ve böyle davranmaları gerektiğini çocuklarına da söylüyorlar ve bazı anne ve babalar çocukları haksız olsa bile çocukları oldukları için çevreye karşı çocuklarını desteklerler, bu durumun şöyle bir olumsuzluğu olabilir; çocuk büyüdüğünde hep ben haklıyım demeye başlayabilir. Bu annenin gösterdiği sevgi değildir, sevgide ayrımcılık yoktur -gerçekleri göstermek vardır- iki yüzlülük yoktur.

Şu durumu dikkat çekmek istiyorum, genellikle anneler çocuklarına çok düşkün olurlar -annelerin çok yoğun olarak verdikleri inanılmaz bir emek vardır, bundan dolayımıdır- özellikle anneler çocuklarının küçük düşürülmesinden, aşağılanmasından, çocuklarının bir işe yaramadığını görmek anneleri çok üzüyor, çocukları yüzünden hiç bir anne suçlanmamalı, bu durum annelere çok ağır gelmekte, büyük bir çelişki yaşarlar içlerinde, yaşanan çelişkiler psikolojik rahatsızlıkların baş göstermesine neden olabilir.

Aile fertleri seneler içerisinde çeşitli görevler üstlenirler, çeşitli roller alırlar, anne ve baba çocuğu için belli bir yaşta emek sarfeder, sonra çocuk büyüdüğünde anne ve babası sağ ise o anne ve babası için bir emek sarfeder. Genelde anne ve baba çocuğuna nasıl davrandı ise çocukluğunda ve gençliğinde çocukta büyüdüğünde öyle davranıyor anne ve babasına. 65 yaşından sonra ki kişilere yaşlı deniyor, ama ben şunu gördüm çoğunlukla 50 yaşlarına gelen kişiler kendilerine yaşlandık artık gibi şeyler diyorlar -belkide bunu hayattan bıktıkları için veya sorumluluklarını hafifletmek için diyorlar- bu kişilerin çocukları da bu durumu destekliyorlar -onlarda anne ve babasının kendi hayatlarına fazla karışmasını istemediklerinden diyorlar- yaşlılar bir köşede otursun sesini çıkarmasın fazla, yemek yapabiliyorsa yapsın, torun varsa baksın, hayattan elini ayağını çekmeye başlıyor çoğu 50 - 60 yaşlarında ki kişiler sosyalliklerini tamamen yitirmeye başlıyorlar.
google Türkiye de görsellerde şöyle bir arama yaptım, "yaşlı/yaşlılar/yaşlı insan" yazdım resimlere baktığımda buruşmuş yüzler yalnız başına kişiler, hüzünlü yüzler gördüm, sonra google İngiliz de görsellerde arama yaptım, "old/old people" yazdım daha sosyal ortamlarda çekilmiş resimler, gülen yüzler, iş başında kişiler, elele erkek ve kadın, yürüyüş yapan kişiler gördüm.
İnsan bedenen güçsüz bir duruma düşmeye başlar, beyin bu duruma paralel bir düşüş göstermez, yaşlı kişinin anlaması asla düşmez, 27 yaşında bir genç yeni bir konuyu bir kere okumakta anlar ve bu okumayı yarım saate yapsın diyelim, 65 yaşında ki kişide iki üç okumada anlayabilir ve bu okumayı bir saate yapabilir. ama anlamada sorun yoktur. yaşlılarda anlama sorunu var diyorsak bu sakat bir düşüncedir. Ben insanın yaşlandıkça beyninin daha iyi şekillendiğine veya beyninin yaşlandıkça daha çok karıştığına inanıyorum -iki uçlu bir durum var burada- yaşlandıkça kendi bütünlüğünü daha iyi tamamlama imkanı vardır kişinin.

Duran Aydoğmuş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder