Sayfalar

24 Eylül 2011 Cumartesi

Güvenlik üzerine düşüncelerim



            Güvenliğe farklı boyutlardan bakmaya çalıştım, güvenlik önemli bir insani ihtiyaç, toplum ve ulusun devamı için çok önemli bir gereksinme. Güvenliğik ile alakalı olduğunu düşündüğüm bazı konulara değinmeye çalıştım; kişilik yapısı, eğitim, iktisad, insan hakları ve eşitlik, adalet, hukuk, kamu yönetimi, sosyal yapı ile ilgili görüşlerimi yazdım. Savunma ve askeri alana dağir pek bilgim yok, askeri ve savunma alanına dağir açıklama getirmek iyi olurdu.


            Her insanın bir anlamlandırma sistemi vardır bu anlamlandırma sistemi içinde, İnsanı, hayatı ve dünyayı kendi anlamlandırma sistemleri içinde anlamlandırıyorlar, doğum, ölüm, gibi kelimelere anlam yüklüyorlar. Mesela bir anlamlandırma sistemi, insan kendini geliştiribelir diyorken bir diyeri insan ançak belli kalıplar içinde gelişebilir diyor, her kültürün'de dünyayı ve çevresini anlamlandırma sistemi vardır. Bazı zihniyetlerin hayata verdikleri anlamlar, dünyayı algılayış şekilleri kargaşa ortamı yaratıyor, mesela dogmatik zihniyetler, komplocu zihniyet, feodal zihniyetler gibi. Dogmatik zihniyet tüm eleştirilere kulaklarını tıkar, sadece kendi yandaşlarını dinler, planları programları kendi düşüncesindeki kişilerle paylaşımda bulunur gerçek muhattapları ile konuşmaz, kendi gibi düşünmeyenleri hemen kötüler, yok etmek ister. Komplocu zihniyet ise her yerde komplo arar, başarısız olduğu yerde bir komploya kurban gittiğini söyler, bu kişiler korkar ve paranoyaktırlar, kriz anlarında bu komplocu zihniyet daha da alevleniyor. Feodal zihniyette erkek egemen bir yapı, kadının ikinci sınıf olduğu bir yapı vardır, eğitime, bilgiye, yeteneğe önem verilmez, yaş daha önemlidir, bunamış olsa dahi bu kişi, bu kişinin söyledikleri kişi üzerinde ve toplumda yaşlılının sözü geçerlidir. Ailede, okulda, gruplarda, ülkelerde bu zihniyetlerin yaygın olması o ortama kargaşa, şiddet, ayrımcılık, nefret getirmekte ve güvenli bir ortam oluşamamaktadır diye düşünüyorum.

Korku ve kaygılarını en aza indirmiş bireyler ve toplumlar sağlıklı bir ruh yapısı içinde olabiliyorlar, ruh sağlığı yerinde bir insan, kişiliğini sağlıklı bir şekilde oluşturabiliyor.
Bağnazlıktan temizlemiş, anlamsız önyargıların, kalıpyargıların içine girmemiş kişiler ve toplumlar özgür düşünebiliyor, özgür düşünen birey sorgulaya biliyor, eleştirebiliyor, söz söyleye biliyor, ailedeki, toplumdaki, okuldaki eğitim bu yönde ilerlemeli. Okuldaki eğitim malumat yüklü, ezberci olmaktan uzaklaşmalı, sorumluluk bilinci artırılmalı. Adalet, eşitlik, dürüstlük, sevgi gibi değerleri en üst değerler olarak benimsemiş kişilerin yaygın olduğu toplumlar daha az güvenlik endişesi yaşıyor.

           Çeşitli ülkeleri, haritaları incelediğimde, inceleyenlerin yazılarını okudumda bir Ulusun oluşumunu belirleyen ve bir arada tutan etkenlerin ne ırkı, ne dili, ne dini/mezhepi, ne çoğrafi özellikleri, hatta ne aynı toprak parçasıdır, bir de başka ulusun karşıtlığına dayandırılarak ulus oluşturulmamalı. Ulusun oluşumu akla, mantıklı düşünceye, adalete, eşitle dayandırılmalı, böyle bir oluşumda insani ihtiyaçların karşılanması daha kolay oluyor, böyle oluşturulan ulusların birlik ve beraberlik sağlaması ve güven içinde yaşamlarını sürdürmeleri daha olası gibi.

          İnsanın uzun süre belirsizlik içinde kalmaya katlanamadığı için çoğunlukla insan karşısındaki kişiyi, olayları hemen tanımlama durumuna girmekte, belkide böyle tanımlayarak kendini güvende hissetmesini sağlıyor, ama böyle hemen sorgulanmadan alınan bilginin kalıpyargıya dönüşme olasılığı vardır, kalıpyargıların hoşgörüyü engellediği, ırksal ayrışmalara neden olduğunu, ötekileştirme söyleminin artığını düşünüyorum, güvensiz ortamlarda kalıpyargılar artmakta. Gerginlik anlarından sonra birliği sağlamak için oluşturulan önyargılar, kalıpyargılar ve ırk temelli üzerine oluşturulan birlik anlayışları uzun sürede ayrışmalara neden olmaktadır.
Tarih tarafsız bir şekilde yorumlanmalı, yanlış yorumlanmamalı diye düşünüyorum.
Bir toplumun bir soruna karşı ortaya koydukları çözüm yolları zamanla o toplumun kültürünü oluşturur, bu soruna koyulan çözüm yolları zamanla işlevsiz hale gelebilir, toplum sağlıklı olmadığında geliştirilen bir çözüm yolu olabilir.

Bir ulus bir ulusun topraklarında kanunsuzlukla iş yapmak için bulunmamalı, bu benim ulusumdan bir kişi veya kurum olsa bile bu kişiyi ve kurumu engellemeye çalışmak gerek, hele bir kurum maddi yardımdır falan filanla kendi mezhebini, inançını yaymak için bir ulusa sözde yardımda bulunarak orada egemenlik kurmak için bulunmamalı, bir ulusu az gelişmiş olarak tanımlamamalıdır. Bir ülke bir toplumu evrensellik iddiası ile o toplumu eritmeye kalkmamalı, böyle davranışlar savaşların nedenleri olmaktadır.

           Devletin varlığının anlaşılması, kurumların tanınması her yurtaşın görevi olmalı, kurumların işleyişi bir biriyle bağlantısı bilinmeli, yurttaş kendi haklarını bilmeli ve haklarında yaşanan sıkıntıları nasıl aşabilirin yollarını araştırmalı, yaşadığı ülkenin kurumsal işleyişini bilmeli ve haklarına tecavüz edildiğinde nereye gideçeğini bilmeli, çevresini tanıyan kişiler kendilerini daha çok güvende hissetmekte. Kurumların sorunlarının farkında olarak kurumlara eleştirilerimizi yöneltmeliyiz, sorunun değil çözümün bir yerine adapte olarak kurumu iyileştirmeliyiz.
Gördüğüm kadarıyla aileden başlayarak, kurumlara kadar yaşanan korkular, baskılar sonucunda kişi sıkılkan, çekingen kendi hakkını arayamaz bir hal içine girebiliyor, birde şöyle bir durum gördüm sorunlarımızı ne şekilde aşaçağımızı bilememek ve sonuçta aşamamak kişileri olaylara karşı duyarsız hale getiriyor.
Şöyle bir durumda var, çoğunluk bir sorunu olduğunda hangi devlet kurumuna baş vuracağını bilmemekte, şikayetçi olduğu birçok konuda, veya şöyle niye yapılmıyor ki diye söylendiği bir çok konuda aslında kamuda veya özerk kurumlarda azınlık bir grup olsa bile o alanda çalışmalar oluyor bence.

Alınan güzel kararlar, kurumlar içinde yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle, kurumların etkin bir şekilde işleyişini engellemkte. Alınan sonuçlar uygulamakta geçikmekte, işlerlik kazanamamakta, kurumlara olan güven sarsılmakta.

           Toplumun, devletin hareketli yapısı düşünülerek gerekli hukuki düzenlemeler zamanında yapılmalıdır. Güvenliğin olmadığı yerde hukuksal düzenlemeler zamanında yapılamıyor. Devlet hangi hal içinde bulunuyorsa hukuki değerlendirmeleri ona göre yapmalıyız, olağanüstü hal ise olağanüstü hal kanunlarına bakarak ona göre hukuk dışı bir uygulamanın olup olmadığına bakmalıyız, normal zamanda normal kanunlara bakmalıyız. Kamu düzeni, kamu sağlı, kamu ahlakını bozucu durumlar göz önüne alınarak hakların kullanılmasında demokratik toplum düzeni göz önüne alınarak sınırlandırmalar olabilir, bu sınırlandırmalar toplumun düzeni için gereklidir, Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz. Eşitlik ilkesini değerlendirilirken, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulur. Güvenliğin olmadığı yerde adaletin sağlanması çok zordur, insan onuruna yaraşır bir hayat sürmek, insan ihtiyaçlarının karşılanması çok zorlaşmaktadır.

Sosyal ve ekonomik hakların karşılanmadığı yerlerde kişinin siyasal haklarını tam anlamıyla etkin olarak kullanması çok zorlaşmaktadır, Siyasal, sosyal ve ekonomik hakların tüm yurttaşlar tarafından eşit şekilde kullanıldığında her alanda en ideal eşitliğe kavuşulaçaktır herhalde.
Yurtaşların unutmaması gereken bir meselede, birçok hak için geçerli olan bir durum da bir hakkın kullanılması ile birlikte bir ödev de bereberinde gelmekte.

             Her konuda iyi bir veri akışının sağlanmadı ve kamu yönetiminde denetim mekanizmasını kurmadan, kamu organları tarafından yapılan işlerin boşa çıkma, çıkar gruplarına haksız çıkar sağlamasına neden olabilir, bu boşa çıkan işlerin ve haksız çıkarında, kamuyu zarara uğratmakta ve haksız çıkarlarda halkın devlete karşı güvenini sarsmakta, kamu içindeki haksız çıkarlar ise halkın devletine karşı duyarsızlaşmasına yol açmakta. Denetimin eksik yapılandığı alanda iyi bir planlama yapılamamakta, denetim eksik olduğunda devletin tanımış olduğu teşvikleri, muafiyet ve istisnaları gerçek amacı dışında kullanma durumu ortaya çıkabilir, kayıt dışı çalışmak/çalıştırmak, karapara işi yapan ve aklayan'lar denetim eksikliğinden yararlanmaktadırlar.
İyi bir yurttaş olarak yaptığımız maddi yardımlarımızın yerine ulaşıp ulaşmadığının denetimini yapmalıyız, yaptığımız yardımlarla karşı tarafı etkilemeye çalışmadan yapmalıyızdır. Bilgi edinme hakkımızı kullanmalıyız.

             Haberin kaynağını araştırmadan hemen ortalığı ayaklandırmamak gerekli, haberi kaynağından doğrulatmalı, bilgi sahibi olmadığımız konu hakkında bilimsel kurumlardan bilgi almalı, Türkiye Bilimler Akademisi, üniversite dergilerinden, meslek'te uzmanlaşmış meslek odaları gibi kurumlardan bilgi almaya özen göstermeliyiz.

             Her meslekte meslek edinme aşamaları, meslekte yükselme, atama işlemleri özerk bir şekilde kurumsallaşarak yapılmalı, mesleğin bugünkü ve geleçekte değerini şuan mesleklerini içra edenler belirliyor, meslek etiğini benimsemiş ve savunan meslek adayları artırılmalı. Meseleklerde uzmanlaşmaya gidilerek, meslek mensupları toplumsal çıkarları bireysel çıkarlara tercih edmelidir. Personel sistemi iyi işletilmeli, görev, yetki ve sorumluluklar iyi dağıtılmalı. Hak etmediği vasıfları almaya kalkışan, bu kişi kendine kaldırması ağır olan bir yük almış olur, yetki sınırlarını bilemez, şiddet uygulayabilir, sorumluluk almaktan kaçınır, diye düşünüyorum. Hemşehriciliği kamu hizmetlerinde kendine öncelik sağlamak için yapanlar bencildir, bencillik sürekliliği getirmez, sürekliğin olmadığını gören kişi kendini güvende hissedemez, güvenliği hep yanlış yerlerde arar. Kendim için istediğimi senin için de kendime istediğim gibi istiyorum, yani bu ikisini kapsayan bizim için istiyorum anlayışı olduğunda düzen daha iyi sağlanabiliyor.

Hakimlerimizin bağımsız, tarafsız olması, herkesin yararınadır. Savcılık ve polis'e delil toplama işi için yardımcı olmalıyız, delil toplama aşamaları iyi işlemez ise soruşturma aşaması iyi işlememekte, böyle olduğunda devlete güven eksikliği doğuyor. Adalet duygusu sarsılmakta.
             Güvenliğin olmadığı yerde ayrışmalar, kopuklukların baş göstermesi beklenmelidir. Güvenlik anlayışı her ailede farklıdır, erkeğin veya kadın'ın eşitini, fiziki, psikolojik, ekonomik, sosyal şiddet uyguladığında, sindirmek için kısıtlamalara yol açtığı bir toplumda, çocukların okula gönderilmediği, kız-erkek ayrımcılığın yapıldı, kadın erkek ilişkilerinin koparıldığı, engellendiği, kısıtlandığı, gelinin dışlandığı ortam güvenli olmaz, kısaca eşit ilişkilerin dışındaki ilişkiler güvensizlik yaratmakta böyle sorunların yaşandığı ilişkilerde örgütlenememe, birlikte hareket edememe sorunu doğuyor.

              Suçun yaşandığı ortamda maddi hasar meydana gelmekte, suç esnasında birde suçun ortadan kalkmasından sonra insanlarda suç korkusu yaşanmakta bu yaşanan suç korkusu maddi hasardan çok daha fazla bireye ve topluma zarar vermekte, güven bunalımı yaşanmakta, bireyi kendi içine dönük yaşamasına neden olabilmekte, insanlar arası bağları zayıflatabilmekte, böyle durumda suç daha kolay yayılabileçek zemin bulmaktadır.

             İktisadi düzenin oluşması, gelişmenin, kalkınmanın gerçekleşebilmesi için güvenlik en temel şarttır. Ekonomik kriszlerin sıklıkla meydana gelmesi iktisadi olarak belirsizlikleri artırmakta, emek güçünü olumsuz etkilemekte. Gelir ve servet dağılımında oluşan bozukluklar sonucunda yoksulluk, yolsuzluklar artmakta, bu gibi durumlarda ulus kelimesine yüklenen anlamlar yeniden tartışılmaya başlanmaktadır. İç ve dış borç yükünün fazla olması, iktisadi alanda yaşanan olumsuzluklar ulusal güvenliği tehdit etmektedir.

            Mezhepler Kuran'ı Kerim ile bağdaştırılamaz, her meshep benim dediğim doğru diyor, Kuran'ı Kerim bir tane olduğuna göre bir doğru vardır. Mezhepler en büyük ayrılıkları getirmekte, çatışmalar doğurmakta, güvenliği uzun yıllar bozmaktadır. Devletin her dine eşit şekilde yaklaştığı, siyasetin din üzerinde baskı araçı olarak kullanılmadığı ortamlarda insanlar yaratılışını, yaratanını daha iyi tanımakta.

           Laiklikten rahatsız olanlar, laikliğin baskı ve çıkar odaklarından uzak bir ortamda bireylere yaratılışını en iyi tanıma ortamı sağladığının farkındalarmı açaba.
           "Ne Mutlu Türküm" diyemeyen, bu sözün ırk ile alakası olmadığını biliyormu açaba, Atatürk milliyetciliğinden haberdarlarmı açaba.
Bu anlayışlar yıllarca şiddet ortamı yarattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder